Geçtiğimiz günlerde, İstanbul’un üzerine çökmek için tetikte bekleyen müzikal Kanada istilasından ve öncü birliklerin Metric kumandasında yaklaşmakta olduğundan bahsetmiştik (İlgili yazı için; link). Çok şükür ki Metric taarruzunu ufak tefek sıyrıklarla atlattık, toparlanmak için az biraz fırsat da bulduk ama bu kez saldırı çok daha vahim: Kıyı Müzik’in sevgililerinden; The Dears.
12 Temmuz’da İstanbul Caz Festivali kapsamında bir kez daha İstanbul’da konser verecek olan The Dears’ın gelişi, sahne performanslarının coşkusuyla, günübirlik, hızlandırılmış bir festivale değil, tamamen kendilerine ayrılmış bir konsantrasyona, hazırlığa ve tüm teorinin pratiğe The Dears merkezinde dökülmesiyle doruğa çıkabilirdi ki, öyle de olacak gibi görünüyor! Bu minvalde, İstanbul Modern’deki konser, salt The Dears severleri bir araya getirecek, oylar bölünmeyecek, merkezde birlik sağlanacak, özlediğimiz huşu tablosu The Dears’ın nameleri eşliğinde duvarlara hürmetle asılacak.
İlki yeni milenyumun başında olmak üzere toplam beş stüdyo albümü (sırasıyla; 2000: End of a Hollywood Bedtime Story, 2003: No Cities Left, 2006: Gang of Losers, 2008: Missiles ve 2011: Degeneration Street) çıkarmış Montreal kökenli grup, özellikle ikinci albümlerinin kusursuzluğunun seviyesine üçüncü albümleriyle çıkmayı, hatta o seviyeyi de aşmayı başararak ne denli potansiyele sahip olduğunu göstermişti. Geçtiğimiz sene çıkardıkları Degeneration Street ise Lightburn’ün omuzlarında yükseliyor. The Dears’ın tüm o teatral yapısında, orkestrasyon başarısının yanı sıra elbette ki Lightburn’ün bir R&B bir rock vokalinin -ve elbette ki her albümde geliştirdiği söz yazma becerisinin- payı büyük. Çok da uzağa gitmeye gerek yok; Murray Lightburn’ün vokalinin ve canlı sahne performansının 12 Temmuz özelinde bizlere nasıl farklı kanallar ve doyumlar vaat ettiğini deneyimlemek için, Degeneration Street’in iki bilindik şarkısı Omega Dog’a ve Blood’a kulak kabartmak yeterli olabilir.
The Dears’ı farklı gözle takip edenler bilir; grubun kadrosu, baş döndürücü ve dördüncü albümlerinin öncesinde olduğu gibi bazen de hırlı gürlü bir sirkülasyon denizinin içinde değişir de durur ama bir şey değişmez: The Dears’ın ruhu. O, sabittir. O, Murray Lightburn’ün bukalemun vokalindedir. O, Lightburn’ün eş durumundan sağ kolu Natalia Yanchak’ın klavye dokunuşlarındadır. O, gelenin gideni aratmamasıdır. O, gidenin geri dönmesidir (Patrick Krief, Rob Benvie ve Roberto Arquila). O, The Dears’ın tek bir kalıba sığmayan zengin ve biraz da kibirli müziğindedir. O, 22 yaşın özelindedir. O, kaybedenlerin vakur çetesinin kafa kağıdındadır.
İstanbul Caz Festivali idarecileri, beş sene arayla ikinci kez bir Caz Festivali çatısı altında, vokalisti caz gırtlağına -ve zaman zaman görüntüsüne- sahip bir pop/rock grubunu sahneye çıkartıyor. Merkezde birliği sağladık yazının başında ama şarkı listelerine son şeklini vermek için artık son dört günün içindeyiz! Grup, geçtiğimiz günlerde Facebook üzerinden ‘konserde hangi şarkıları duymak istediğimizi’ sormuştu- önümüzde, sadece beş albüme rağmen, geniş bir havuz var; Heartless Romantic, We Can Have It, Lost in the Plot, 22: The Death of All the Romance, Bandwagooners, You and I Are a Gang of Losers, Find Our Way to Freedom, Missiles, Blood derken, hepimize kolaylıklar olsun!
Emre Yürüktümen