Hazırlayan: Yankı Yıldırım
“Çoğu insan kendini yeryüzünde benzeri olmayan bireyler olarak görür. Bu düşünce, onları her şey yolundaymış gibi yataklarından kalkmaları, yemek yemeleri ve boş boş gezinmeleri için motive eder.
Benim adım Oliver Tate.”
Ardından Alex Turner “Stuck on the Puzzle” şarkısıyla olaya dahil olur.
Biz de Oliver’ın pipo içmeyi, yazı tura atmayı ve Fransız şarkıları dinlemeyi denediği hayatına daha yakından bakmaya başlarız. Ailesiyle, okuldaki arkadaşlarıyla ve en önemlisi kırmızı kabanlı Jordana ile olan ilişkisinde öyle küçük, öyle güzel detaylar vardır ki; filmi bir kere izlemek yeterli olmaz.
Tüm bu detayların arasında ise bir “Arctic Monkeys” bir “The Last Shadow Puppets”da gördüğümüz Alex Turner bir şeyler mırıldanıp durmaktadır. Şarkıları olabildiğine naiftir; filmin mavi tonlarına, martı çığlıklarına ve gün batımına uygundur.
Şarkıların sözleri de bildiğimiz aşk şarkılarından değildir elbet. Turner bize aşkın hindistan cevizi vurmacalı oyunlarından bahseder, aşıkların birbirine yıldızları anlatan şarkılar söylemeyeceğini anlatır ve bizi mavi suların karanlık tonlarına götürür.
Film olabildiğine derin, dokunaklı, melankolik ve komiktir. Komedisi ise çoğu filmin aksine, espri barındırmaz.
Turner’ın “Piledriver Waltz” şarkısıyla film sona ererken gözümüzde batan güneşten bir tutam kızıllık, kulağımızda ise bir dalga sesi kalır.
“Bu, kuşkusuz, son.”