Stian Westerhus‘un sesi ve müziğinde kendine özgü tanımlar içeren bir karanlık var. Sanki bir korku yazarı zihninde biriktirdiği tüm öyküleri yıllara yaya yaya karalamış, üstünden geçmiş ve şimdi çok olay yaratacak bir kariyere atılıyormuş gibi bir heyecan ve öz denetim var duyduklarımızda. Müziğin ortaya çıkışının uzun sürdüğü de doğruya doğru. Norveçli sanatçı özgeçmişinde Jaga Jazzist, Ulver da dahil olmak üzere çok sayıda grubu bulundursa da kendi sesiyle yeniden doğması 2014’ü buldu. Önce Pale Horses adlı grupla, ardından ilk solo albümü Amputance ile önümüzde belirdi.
Westerhus’un ikinci solo albümü Redundance, fırtınalar içinde doğan ve büyüyen Amputance‘a kıyasla daha sakin bir ruh taşıyor, hatta yer yer katıksız zarafet içinde seyrediyor. Scott Walker etkileri ilk şarkı “Chase the New Morning”de ayyuka çıkıyor ve albümün belli duraklarına yayılıyor. Opera benzeri bir vokal performansını kısa ve ani panik ataklar yaşayan enstrümanlarla sentezleyen “Verona”, Walker’ın geç dönem eserlerini akla getirirken Ulver‘ın güncel tınıları ise “There’s A Light”ın synthpop fırça darbelerinde hissediliyor. Dakikalar geçtikçe endüstriyel bir forma bürünen “All Your Wolves” albümün en hararetli dakikalarına ev sahipliği yaparken “Walk the Line” Westerhus’un Radiohead damarına basıyor, kendini fırtına bulutlarının ortasına atıyor ve sapasağlam biçimde yoluna devam ediyor. Albüme sahiden bir şey katmayan seçkinin zayıf halkası “Hold On”un ardından “Redundance” piyano bezeli etkileyici yapısıyla seçkiye ortalama üstü bir final bahşediyor.
Redundance bütünlük açıdan kusursuz olmasa da öngörülemezliğiyle ve dinleyeni hayrete düşüren kimi virajlarıyla yeterince akılda kalıcı bir deneyime dönüşüyor. Avangart-progresif müziğin güçlü bir temsilcisi olma yolunda emin adımlarla ilerleyen Westerhus’un yolculuğu umarız uzun süre devam eder.