Sightless Pit‘i dinlerken dipsiz bir çukurun içinde baş aşağı düşüyor gibi hissediyorsunuz. Bir noktadan sonra aslında aşağıdan yukarıya sürüklenebiliyor olabileceğiniz fikri baskın geliyor,yerçekimsiz bir ortam idealini tadıyorsunuz. Dengelerin, fizik kurallarının sürekli baştan yazıldığı bu karanlık fezada sönen yıldızlar arada sırada göz kırpıp serenat yapıyor size, çoğunlukla ise son anlarını acı dolu çığlıklarla dışa vuruyorlar.
Buraya kadar okuyunca içsel kasvetinin ve nihilizminin neredeyse kokusunu aldığımız bu müziklerin tarzını tanımlamak ise herkesin harcı değil: Tam düğümü çözdük derken endüstriyel gürültülerin içine yedirilmiş beat’ler, black metal çığlıklarının içine gizlendiği autotune’lar ansızın karşımıza çıkıp bizi güzelce ters köşeye yatırıyor. Bu büyüleyici kaosun arkasındaki beyinlere ve çalışmalarına önceden aşinaysak her şey daha mantıklı gelmeye başlıyor. Deneysel sert müziğin üç kilit projesi, Lee Buford (The Body), Dylan Walker (Full of Hell) ve geçtiğimiz seneki albümü Caligula ile aklımızı başımızdan alan -Diamanda Galas’ın ruhani ikizi- Kristin Hayter‘ın (Lingua Ignota) işbirliğinin meyvesini dinliyoruz. Bu üçlünün şimdiye kadar ürettiği müzikler operadan post metal’e, noise-grind’dan koro müziğine geniş bir yelpazede seyretti, işte bu kolektif yelpazenin izlerini Grave of a Dog‘da da baştan sona gözlemlemek mümkün.
Etkileyici bir ilk albüm kotaran bu süper-grubun bundan sonra ne gibi adımlar atacağı henüz belli değilmiş Hayter’a göre. Fazlasıyla havalı ve tuhaf olan bu projenin yeniden bir araya gelmesini olası görmüyor, yine de kesin konuşmak istemiyormuş. Sightless Pit tek atımlık bir taş olarak kalsa da zamanla kendi hayranlarını kesinlikle yaratacak. Bizse bu üç müzik insanının dahil olduğu her projeyi merakla gözleyeceğiz.