Mektubun orijinali için: Tık.
İklim krizinin toplum bilincine okul grevleri veya kitle eylemleri aracılığıyla kazandırılması, yapıcı eylemlerden ziyade bir iç bakışa yol vermiş gibi görünüyor. Kişisel fedakarlıklar, ikiyüzlülük ve yaşam tarzında değişim üstünden yürütülen tartışmalar her zamankinden alevli biçimde seyrediyor. İklim uzmanı Michael Mann’in de yakınlarda belirttiği gibi bu durum, felaketi önlemeye yönelik bir sistemsel değişiklik talebinin arada kaynaması tehlikesini de beraberinde getiriyor.
Bu tartışma müzik endüstrisinde de bir o kadar canlı ve kafa karıştırıcı boyutta. Manşetler, konserlerdeki kullan-at plastiklerin varlığını ya da grupların hava yoluyla ulaşımını vurguluyor. Bu hususlar ehemmiyet içerse dahi, büyük müzik etkinliklerindeki karbon salınımının %93’ünün seyircinin mekana ulaşımından ve mekanın kendisinden kaynaklandığını gösteren deliller mevcut.
Yıllardır dünya çapında turnelere çıkan bir grup olarak bu konuda görüş belirtmeye hakkımız var. Karbon ayak izimize ve endüstrinin bundaki rolüne dair endişelere yabancı değiliz, ama bu müstaceliyeti yeni görüyoruz. Geçtiğimiz sene Birleşmiş Milletler’in Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli, karbon salınımının hasarını vurgulayarak toplumun her alanında “hızlı, kapsamlı ve önceden görülmemiş” değişikliklerin gerekli olduğunu söyledi. Anlayacağınız turnede olan, turnede son bulmuyor.
Yirmi yıldır bu konuda tek taraflı adımlar attık. Birçok başka grup gibi ağaç dikimi için para ödedik, kullan-at plastiklerin kullanımını yasakladık, müsait oldukça trenle seyahat ettik. Gelişmiş karbon dengeleme modellerini kurcaladık, bu idealdeki planları araştırdıkça ciddi sorunlarla karşılaştık.
Öncelikle, “dengeleme” konsepti varlıklı bireylerin gerçekleştirdiği yüksek karbon faaliyetlerinin, eylem yükü ve fedakarlığın başkalarının omzuna atılarak sürdürülebileceği yanılgısını yaratıyor -bilhassa güney yarımküredeki görece fakir ulusların omzuna. Oysa deliller gösteriyor ki bu planlar, tam da krizde en az payı olan, sesi çıkmayan yerel toplumlar üstünde felaket etkisi taşıyacaktır.
Günün sonunda karbon dengeleme planı, salınımları azaltacağına onları olsa olsa bir yerden başka yere taşıyacaktır. Avrupa komisyonu bu projelerin %85’inin karbon oranında hakiki ya da ölçülebilir düşüşler getirmeyeceğini belirtti. BM Çevre Programı ise “dengeleme politikasının çevreyi kirletenler tarafından eylemsizliğe mazeret olarak sunulamayacağını” ilan etti.
Turnelerimizi sona erdirmeyi düşündük, bu da düşünülmesi gereken önemli bir seçenek. Hakikatte ise bu seçeneğin gerekli etkiye ulaşması için uluslararası ölçekte uygulanması gerekiyor. Böylesine geniş bir endüstride çat diye böyle bir senaryo yaşanmayacaktır. Endüstri topyekun hareket etmedikçe bizim tek taraflı eylemlerimiz de biçare kalacaktır. Sistemli bir değişiklik için ise kolektif hareket, kesinlikle tek seçenek.
Bu vesileyle bugün Tyndall İklim Değişikliği Araştırmaları Merkezi‘ni hizmete açıyoruz. Böylece tipik bir konser turnesi döngüsünün karbon ayak izini saptayıp harita çıkarabilecek, sektörde karbon salınımının sorumlusu üç anahtar hususu inceleyebileceğiz: Grup seyahati-prodüksiyonu, seyirci ulaşımı ve mekan. Sonuçta elde edilen karbonsızlaşma yol haritası diğer turnelerin grupları, yapımcıları ve mekan sahipleriyle paylaşılacak. Salınımı düşürmeye yönelik böyle bir destek sunulacak.
Acı gerçek şu ki bunu başaramamamız halinde iş işten geçmiş demektir. Geçtiğimiz aylarda (kısmen grevler ve tutuklanmalar sayesinde) sadece Birleşik Krallık’ta 245 yerel yönetim iklim krizinde olduklarını duyurdu, bunların 149’u en geç 2030’a kadar sıfır salınım yapmaya yönelik hedef tablosu çizdi. Festival sektörü özelinde bu sayılar ülkenin en yüksek katılımlı 5 festivalinin yetkililerini kapsıyor: Glastonbury, Download, Reading/Leeds, V festivals ve Creamfields. Eylem planları, artık kaçınılmaz biçimde karbon salınımına yönelik kurallar içerecek. İzin belgelerinin salınımda ciddi düşüş olmaksızın verilmesi ihtimali zayıf duruyor.
Hayli bölünmüş güncel sosyal atmosfer ışığında moral yükselten ve insanları birleştiren kültürel hadiseler hiç olmadığı denli ehemmiyet kazanıyor, haliyle kimse bu etkinliklerin iptal edilmesini istemiyor. Güvence verirken yalan söyleyen manşetlerden kaçınıp sismik değişimi kucaklamak, bir numaralı mücadelemiz olmalı.
Tyndall Merkezi’nin hazırlayacağı rapor her derde deva bir ilaç olmayacak. Biliyoruz ki bu bulguların yürürlüğe konması, bizim için olduğu kadar endüstride fark yaratmaya istekli meslektaşlarımız için de radikal değişiklikleri beraberinde getirecek. Heyhat böylesine aciliyet taşıyan bir bağlamda -doğasına, statüsüne bakılmaksızın- işlerin olduğu gibi devam etmesi kabul edilemez.
Yazan: Massive Attack’i temsilen Robert Del Naja
Çeviren: D.E.T.