Hazırlayan: Gökay Sarı
Dünyadaki her lisanda kendine yer bulmuş metaforlardan biri olan “Mükemmel ya da kusursuz daire”, bütün, ideal ve sonsuz olanı sembolize etmektedir; kusursuz bir dairede başlama ve sonlanma noktası bulunmadığından, süreklilik olgusunu da kapsamakta ve çağrıştırmaktadır.
Semboller, kahvaltıda gazete okuyan orta yaşlı amcalarımızdan çok daha yaşlı olduğu için, bir yerden sonra gelenekselleşmeye başlayabilirler. Örnekse söz, nişan ve evlilikte yüzük takmak, birçok günümüz toplumunda gelenekselleşmiş bir eylemdir. Kusursuz bir daire olan yüzük, bir çiftin arasındaki aşkın sürekliliğine ve sonsuzluğuna delalet eder. Pekala 2017 yılında yaşadığımızdan olsa gerek, pek çok olgu geleneksellikten öteye geçmiş, “klişeleşmeye” ve tabiri caizse; tat vermemeye başlamış olabilir. Peki ya çok ama çok uzun bir süre önce ortaya çıkan bir olgu, gelenekselleşmiş herhangi bir eylem, hatta günümüzde klişeleşmiş bir eylem, bahsi geçen bu iki zaman diliminin arasında bir yerde bir “özgünlük” yakalamış olabilir mi?
“Kusursuz, mükemmel bir daire” metaforu sembolik olarak o kadar derinde bir yer ediniyor ki artık sorgulanmıyor. Yani, yeni sözlenen bir çift “Neden yüzük takıyoruz?” diye sormaz. Evlilik teklifinde niçin bir obje olarak yüzüğün var olduğu, kullanıldığı kolay kolay sorgulanmayacaktır. Ancak, kimsenin umursamıyor ya da bilmiyor olması “yüzüğün” sembolize ettiği kavramı yok saymaz. Peki bu kadar geri planda kalan, fakat hayatlarımızın bir parçası olarak, ”aşk” gibi çok önemli kabul ettiğimiz durumlara dair olarak karşımıza çıkan “mükemmel daire” olgusunu, gelenekselden uzak ve “özgün” bir şekilde işleyen kimseler var mı, tarihin herhangi bir döneminde var oldular mı? Cevap evet; tarihin belli bir döneminde var olan bir şair bulunuyor, günümüzde ise Tool’dan tanıdığımız James Keenan’ın vokallerini üstlendiği progresif rock müzik icra eden Amerikalı “A Perfect Circle” grubu var. Biliyorum, ismi hiç şaşırtmadı sizi. Bahsi geçen şair ve A Perfect Circle grubunun bağlantısı, gelenekselleşmiş bir olguyu kendilerine özgün, orijinal bir şekilde ifade etmelerinden dolayı kaynaklanıyor.
“Metafizik Şiiri”in kurucusu olan İngiliz şair John Donne, 22 Ocak 1572’de Londra’da doğmuş ve 31 Mart 1631’de yine Londra’da hayata veda etmiştir. İngiliz edebiyatında “Elizabeth Çağı” ismi verilen dönemde yaşamış olan şairin eserleri arasında soneler, ilahi şiirler, vecizler, ağıtlar, hiciv ve vaazlar, aşk şiirleri gibi pek çok farklı edebi tür bulunmaktadır. Şairin “A Valediction: Forbidding Mourning” (Vesayet: Yas Tutmayı Yasaklama) isimli şiirinde “kusursuz daire” metaforunun çağının çok daha ötesinde olan bir tasviri yer alıyor. Bahsi geçen şiirin içeriği, eşinden bir süre ayrı kalacak olan bir erkeğin, eşine üzülmesinin ne kadar gereksiz olduğunu açıkladığı ve O’na bunu yasaklamasını konu ediniyor. Donne’un “gelenekselleşmiş” olayları basite indirgeyen ve yersiz mübalağanın gereksizliğini derin betimlemelerle vurgulayan dili onu çağının ötesine geçiren ve “özgünleştiren” en önemli olgulardan biri. “Kusursuz Daire” metaforunu tasvir ederken de bu yaklaşımından vazgeçmiyor.
Şair, gerçekleşmek üzere olan ayrılığı ve kadınla arasındaki ilişkiyi bir “pergel”e benzetiyor. Evde bekleyecek olan kadın, pergelin sabit olan ayağı olarak tasvir ediliyor, ayrılacak olan erkek ise pergelin diğer ayağı. Bu ayrılığın uzun sürmeyeceği ve bir gün elbet biteceğinin garantisi kadına teslim ediliyor; çünkü pergelin sabit ayağı olarak kadın, olduğu noktada beklemeye devam ettikçe, diğer ayak asla ve asla tam anlamıyla uzaklaşamayacaktır. İki ayrı ayak, üst noktada birbirine bağlıdır ve sabit ayağın istikrarlı duruşunun karşısında, özgürce dolaşan ayağın yapacağı tek şey, merkezin etrafında “kusursuz bir daire” meydana getirmek olacaktır. Ne kadar dönerse dönsün dairenin biçimi bozulmayacak, her turda çizgileri daha da kalınlaşacak, sağlamlaşacaktır ve pergelin işlevi sonlandığında, özgür olan ayak eninde sonunda sabit olan ayak ile tekrar bir araya gelecektir. Donne, bağlılığı ve istikrarlılığı, herhangi bir yapının temelini sağlamlaştıran önemli bir unsur olarak vurguluyor ve kadınla, aralarındaki aşktan dolayı zaten bu unsura sahip olduğunu, dolayısı ile O’nun üzülmesinin yersiz olduğunu, “aşk” ile bağdaştırılmış olan “Kusursuz Daire” metaforunu genişleterek bu şekilde tasvir ediyor.
Bize en yakın tarihte var olan ve “Kusursuz Daire” metaforunu özgünce ifade eden zat-ı muhteremler ise “A Perfect Circle” gubu. Daha önceleri Nine Inch Nails, The Smashing Pumpkins, Fishbone ve Tool gibi gruplarda gitar teknisyeni olarak çalışmış olan “Billy Howerdel” ve yine Tool’dan tanıdığımız Maynard James Keenan tarafından kurulmuş olan grup, “Kusursuz Bir Daire” metaforunu tasvir edişleri şöyle dursun, müzikal olarak sadece varlıklarıyla bile Donne’un “Metafizik Şiir”inin bir timsali olarak kabul edilebilir. Tıpkı Tool gibi, A Perfect Circle da hem lirik hem de müzikal, ve hatta klipleri ile “görsel” olarak “progresif” bir iş icra etmektedir, yaptıkları eylem baştan sona “genişletilmiş metaforlardan” oluşmaktadır.
A Perfect Circle’ın, lirik ve işitsel olarak tüm bu bahsettiğimiz konuların üzerine yumruk gibi indirdiği “Orestes” isimli bir şarkısı bulunuyor. Duymuş olanların tekrar dinlemesi, ilk defa dinleyecek olanların da bir an önce kendinden geçmesini, çıldırmasını ve delirmesini temenni ediyorum. Grup kendi adından bağımsız olarak, bu şarkıda “Kusursuz Daire” metaforunu aşk meşk için değil, mitolojik bir karakter olan, annesi ve sevgilisini öldüren Orestes’in içinde bulunduğu çılgınlığı anlatmak için kullanıyor. Hikayede bir katil ve iki kadın yer alıyor, “Kusursuz Daire” tam olarak bunun neresinde, eh, bunu bulmanın ve yorumlamanın zevkini de siz değerli müzikseverlere bırakıyorum.