Kadıköy Sound denilen hareketi anınca birçoğumuzun aklına ilk gelen grubun Kesmeşeker olması boşuna değil. Kadıköy’le iç içe büyüyüp gelişen, Kadıköylü grupları bir çatı altında toplayıp onlarca insana ışık tutmuş çok özel bir grup kendileri. Haliyle kuruluşlarından yıllar sonra piyasaya çıkan bir albümlerine “Kadıköy” gibi inanılmaz derecede net bir isim koyabilmek de herkesten çok onların hakkı. Aylar süren bir gecikmenin ardından Kesmeşeker adını taşıyan en yeni albümleri nihayet aramızda, adeta yeni yıl hediyesi misali mükemmel bir zamanlamayla hem de. Kaptan, akıl hocası, müzik insanı Cenk Taner’in 2 solo albümünü de dahil edersek (ki Kesmeşeker resmen dahil ediyor) 10. stüdyo albümü bu, geride ise 26 yıllık bir hikaye… Bunca yılın ardından Kesmeşeker ne kadar Cenk Taner’se, Cenk Taner de o kadar Kesmeşeker hala. Önümüzdeki bu yeni albüm de eski bir dosttan gelen sevgi dolu bir mektup. İnsülin, İçinde İçindekiler Vardır gibi efsane albümler kadar vurucu bir etkisi olmasa da dinledikçe daha çok içinize işleyecek; içinize işledikçe daha sıkı sarılacağınız bir eser.
Kadıköy’ün kadrosunda Taner’in yanında Canay Cengen (bas, gitar, geri vokal, ilginç enstrümanlar) ve Gökhan Özcan (davul) yer almış. Kimi parçalarda Cansun Küçüktürk (gitar, geri vokal), Özgür Ulusoy (hammond, piyano, keman, viyola) ve İlkay Özboyar (hammond, piyano) eşlik ediyor gruba. Ayrıca kayıt işlerinde de Cengen’in imzası var. Bunca farklı sesin varlığı albümde yoğun bir şekilde hissedilmiyor; aksine müzikte çok doğrudan, modunu koruyan, oturmuş bir akış var. Sözlerde ise kapalı bir anlatım ağır basmış. Protest bir duruş değil, sevgiye çağıran bir duruş mevcut bütün şarkılarda. Kısacası Kesmeşeker dervişliği tüm varlığıyla yine karşımızda. Daha hüzünlü, hüznüyle daha bir mutlu 10 şarkılık albümde mevzubahis semt ziyadesiyle yer alsa da Kadıköy yaşamına dair çok fazla ipucu gözükmüyor ortalıkta. Belki de bu durumun nedeni, Cenk Taner’in “Biz evrene Kadıköy’den bakıyoruz” beyanında saklıdır. Kadıköy’den evrenselliğe ulaşmaksa amaç, Kadıköy ismi de pekala hayatın kendisine çıkıyor olabilir.
O halde şarkıları kurcalayalım biraz. “Değişti Zaman” güzel şehirlerdeki güzel insanlara ve isyanlara selam durarak açıyor albümü. Sözler akla ister istemez gençlik günlerini hatırlayan bir Cenk Taner getirirken benzer bir nostalji duygusu “Kadıköy’de Çok Güzel Solduk Biz”de de görülüyor. İkinci parça “Keçi” biraz daha sitemkar, biraz daha muzip bir tona sahip. Albümün en şairane, en sevdiğim sözleri bu şarkıda. “Çölde gezen bir denizci sıkıntısı benimkisi/Bütün çölleri versen arardım hep denizi” diyen Taner, bizi bir diğer muzip şarkı olan “Önce Nar Sonra Pancar”a götürüyor. Tam da albümün yarısında devreye giren bir parça var, “O” adında bir melankoli eseri. Başı Paul Weller’ın “You Do Something To Me”sini andırsa da kısa sürede bambaşka bir şeye dönüşüyor, ilk dinleyişte aradan sıyrılmayı başarıyor. “Litra”da da benzer bir ton hakim. “Sonbahar”, sözleriyle Kesmeşeker’in ruhani arayış felsefesinin bir özeti adeta: “Siyah beyaza, sonbahar ilkbahara döner/Sen farkında olmadan hep onu ararsın.” Adı sebebiyle dikkatimizi çeken “Dahi Çocukları Düşlerinden Vururlar” ve “Kadıköy’de Zen”in ardından albümün en rock’n roll parçası “Az Ya Da Çok”la kapanışı yapıyoruz, ne kadar da yerinde bir kapanış oluyor. Tatlar damakta kalıyor ama, o da doğrudur.
Denilebilir ki Kesmeşeker söz konusu olduğunda gerek vefa borcu, gerekse de sevgimiz sayesinde hikaye devam edecektir. İyi ya da kötü bir Kesmeşeker albümü yoktur; mazi, bugün ve yarın vardır. Türk rock tarihinde kendine böylesi özel bir yer edinmiş sayılı grup vardır. Kadıköy, başka Kadıköyler var oldukça sönmeyecek bir ateş vardır. Tekrar çalınacak, paylaşılacak müzikler vardır. 2017’yi arkamızda bırakırken dinlemek için de böyle bir hediye vardır elimizde. Gözden kaçırmak olmaz.