Zaman benim için biteli bayağı oldu. Bir konsept olarak, varlığını yitirdi. En başta takıntılı hâlde aklımda tutuyordum senin ağzından cümleler duymadan kaç hafta, kaç ay geçtiğini. Hatırlıyor gibi oluyorum 6. ayda bir yerde kendimi sabaha karşı kaldırımda bulduğumu. Alkolün küçük yan etkileri. Sokakta yere yığılmışım. Kışın ortasında olmak hiç iyi etkilemedi bu durumu. Senin sürekli beni kaba gösteriyor diye laf attığın kaban sıcak tutmaya yetmedi. Saatleri değil, böyle yaşantıları sıraya koyarak ölçülen bir şeye dönüştü hayatımda zaman.
Bir akşam çok acınası bir şey yaşandı, anlatayım. Üç arkadaşımla evde sigara içiyorduk, senden sadece birinin haberi vardı. Bilen tek kişi de oydu zaten. Yalnız kalmaya dayanamadığım nadir akşamlardan biri olduğu için oradalardı. İlişkilerinden bahsettiler, işten bahsettiler, ondan bundan bahsedip saçmaladık. Çektiğim konuşmalar değil bunlar normalde bilirsin ki. Sonra ben kalkıp tuvalete gitmek istedim. Plaktan Jeff Buckley dinliyoruz. Salondan sesleri yatak odamıza kadar geliyor. Odanın sarı loş ışığını unutup açık bırakmışım uyandığımda, evi zaten kimse adam edemez o noktada. Salona dönecekken gözümün ucu odamıza çarptı. İçeriyi tamamen göremiyorum. Koridor koyu karanlık. Yatağın ucunu görebiliyorum sadece durduğum açıdan, bir de açık pencereyi. Odanın göremediğim kısımlarını da gördüm, içeride bir hareket sezdim. Çalan müziğe dans ediyorsun, duyuyorum yemin ederim. Çok yavaş, çok narin, kanıma nüfuz ediyorsun. Vücudunun hareketlerini izleyebildim o an. Olduğum yere çöktüm, odanın içine girersem kaybolmandan korktum. Ayak seslerini, müziği hissetmeni dinledim. Göğsüme tüm hayat bindi. Bir saniye daha sen olmadan durmaya katlanamadım. Bir anda arkadaşlarımı evde terk edip acele içinde sokağa attım kendimi. Her şey çok sessizdi, kafamın içinde yankılanan sesin hariç. Bir de camların kırıldığı o keskin ses. Koşsam o kadar hızlı olamazdım. Gece saat 2 buçuk, şehrin ara sokaklarında her şey dönüyor. Aralarından yırtarak sıyrıldım. Bir anda bir mekanın önünde durakladım. Bu saatte hâlâ bayağı kalabalık. Yavaşça içeri girdim. Seni bulacağıma eminim, bangır bangır müziğe dans eden kalabalığın ortasında seni bekliyorum. Mekanın yanıp sönen ışıkları ve yarattıkları küçük gölge oyunları karşıma senin görselini çıkartır belki. Aynı müzik çalarken odada belirdiğin gibi. Yaşanan tek şey kalabalık dağılana kadar süren umutsuz bir bekleyişti. Belki de aklımın içindeki oyunlarda kaybolmuşumdur böyle böyle, çok mümkün. Keşke şehrin ortasına atılmak seni bulmak için yeterli olsa.
Yakın zamanda ne düşündüm biliyor musun? Bana hep bahsettiğin, kaçmayı sürekli istediğin şehirleri. Seni orada bulurum belki. Her şeyden sonra kaçıp gerçekten oralara gitmeyi neden yapmış olmayasın? Sonra diyorum ki, sen hazır olduğunda geri geleceksin bir gün. Her neredeysen ve ne yapıyorsan.