Her pislik sanat eseri olmaz
Her nesil hüsrana yazgılı değil
Her inanç sevgi olmaz
Her nefret yanlış değil
Her şehvet günah olmaz
Her devrim içeriden başlamaz
Hiçbir orgazm insana yetmez
Satan, Luella & I
Yeni bir sanat manifestosunu okumuyoruz, ancak yukarıdaki sözler belli bir alıcı miktarına ulaşırsa pekala bir nesle yol gösterebilir. Yeni ve taze sözler bunlar, Londralı bir ekibe, HMLTD‘ye aitler. Tıpkı şu sözler gibi:
Üç yıl önce sana demiştim
Batı burnumun dibinde ölüyor diye
Nihayet bize veda ettiğinde çok mesut olacağım
Sana söylemiştim demeyi sevmiyorum ama
Batı öldü.
The West is Dead
Peki kimdir bu HMLTD’nin arkasındaki insanlar? Kimlerden etkilenmişler? Saymaya başlasak liste bitmez: Depeche Mode, The Cure, The Clash, David Bowie ve hatta trap ile rave sahneleri grubu dinlerken duyabileceğiniz ilhamlar arasında. Bütün bu etkileşimler, önceki bütün western örneklerini silah düellosuna davet eden bir anti-western filminde kendi komünlerini kurmuşlar. O halde HMLTD tam olarak kime hitap edecek? Gotiklere mi, punk’lara mı, clubber’lara mı? Başta belki de hiçbirine… Sonrası (kuvvetle muhtemel) evvela farklı profilde müzikseverlerin grubu sahiplenme savaşı, ardından bir ateşkes süreci ve kırgınlıkların giderilmesi, gönüllerin kenetlenmesi şeklinde zuhur edecek.
West of Eden‘i bir şaheser olarak görmek abartılı kaçacaktır: “Loaded”, “At The Door”, “Mikey’s Song” ve “Nobody Stays in Love” gibi her biri kendi türünde başarılı, ancak hiçbiri birbirine benzemeyen şarkıları ardı ardına dinleyince daha sağlam kurulmuş bir bütünlük hissi aramadan geçemiyor insan. Bu ufak soruna rağmen HMLTD belli bir profilde dinleyicilerin yadırgayacağı şarkılarda bile enerjisini ve samimiyetini karşıya öyle başarılı geçiriyor ki, dinlediğimiz şeye en basit tabirle “etkileyici ve heyecanlandırıcı” demesek ayıp edermişiz gibi hissediyoruz.
Velhasılkelam İngiliz müzik sahnesi bir kez daha yaptı yapacağını, bir kez daha farklı türleri sentezleyerek günümüze ait bir Frankenstein’in canavarını yarattı. Çok vakit olmadı, daha geçtiğimiz aylarda Black Midi albümü Schlagenheim‘a fazlasıyla heyecanlanmıştık oysa. Biraz ağırdan mı alsak böyle özgün çıkışları? Fazla hızlı gidiyoruz.