Hazırlayan: Gökay Sarı
1949’da, Japonya’nın eski başkenti Kyoto’da doğan ve şimdiye kadar yazmış olduğu eserlerin birçoğu tüm dünyada elliden fazla lisana çevrilen bir yazar Haruki Murakami. Çocukluğunu ve gençliğini Kobe’de yaşamış, ardından Tokyo’ya yerleşip Waseda Üniversitesi’ni bitirmiş. Lisans eğitiminin ardından da, eşiyle birlikte ufak bir Jazz bar açıp, bu mekanı yedi sene işletmiş. Japonya’da fazlasıyla sevilen ve saygı gören yazar, müziğe dair tutkusu ve yazılı eserlerinde barındırdığı müzikal içerik ile de müziğe dair olan tutkusunu her daim yansıtmış.
2005 yılında yayınlanan “Sahilde Kafka” isimli kitabı ile edebiyat dünyasındaki sağlam konumunu edinmiş ve New York Time Yılın En iyi 10 kitabı, Franz Kafka Ödülü, Word Fantasy Award gibi birçok uluslararası ödülün yanı sıra, Japonya’nın yerel pek çok ödülüyle onurlandırılmıştır. Edebiyat severlerin yakından takip ettiği Murakami’nin başlıca eserleri arasında Sputnik Sevgilim, Kadınsız Erkekler, İmkansızın Şarkısı, Zemberekkuşu’nun Güncesi gibi kitaplar yer alıyor.
Müzik ve edebiyat, teknik olarak birbirlerinden bağımsız olgular gibi gözükse de, birlikteliklerinden doğmuş olan güzide eserleri de hatırlamak çok zor olmuyor. Bestelenen şiirler, romanlardan veya hikayelerden esinlenilerek yazılan şarkı sözleri, destanları anlatan çok sesli senfoniler ve nicesi. Müzik, edebiyatı her zaman yakınında tutmuştur. Bu ilişkini karşılıklı olduğunu da belirtmek gerekiyor elbette. Teknik olarak kafa karıştırıcı dursa da, aslında birçok edebi eserin de tıpkı filmler gibi, birçok “soundtrack” şarkısı bulunuyor, yazınsal ve imgesel olarak, sessiz bir müzik. Jack Kerouac’tan Nick Hornby’ye ve Irvine Galler’a, başarılı ve yerli yazarlarımız Hakan Günday ve Barış Bıçakçı’nın eserlerini düşündüğünüzde, içerisinde yer alan müzikal birikimin ve paylaşımın yoğunluğu hemen göze çarpıyor. Tıpkı ismi geçenler gibi, dünyada pek çok yazar, edebi yaratımlarının arka fonunda, önünde, sağında veya solunda her zaman imgesel olarak ‘müziği’ barındırıyor. Müzik ve yazı ilişkisini eserlerinde oldukça yoğun bir biçimde yansıtan ve yukarıda isimleri geçen yazarların meşhur yaratımları, belki de “soundtrackleri” olmadan bugün ulaştığı başarıya erişemeyeceklerdi, yaratılmış ancak var olamamış eserler de olabilirlerdi. Söz konusu Haruki Murakami olunca şayet, eserleri şöyle dursun, kendini ifade ederken barındırdığı müzikal birikim olmasaydı Murakami’nin kendisi bile var olamazdı belki de. Çünkü kelime bilgisi, akıl oyunları, yaratıcılığı ve özgünlüğü ile kendini ifade eden yazarın yorumunu en çok güçlendiren olgulardan biri de, okurlarının aklına düşürdüğü şarkılar…
Murakami’yi diğer ‘müzik takıntılı’ yazarlardan ayıran şey elbette ki sadece kendi takıntısının seviyesi değil. Bu konu da onu en çok öne çıkaran şey şüphesiz ki müzikal bilgi birikimi. Caz ve klasik müzik kültürüne son derece hakim olan Murakami, 60’ların folk ve popüler müziğini de sindirmiş durumda, müzikal birikim yelpazesi fazlasıyla geniş ve neredeyse pek çok müzikal janrayı kapsıyor. Edebi eserinin içeriğine göre, müzikal birikimin daraltıp tam da yazılı metnin uyandırması gereken imgeyi uyandıracak şekilde paylaşabiliyor okuyucusu ile. İletişimin estetik bir biçimi olan sanatı, yazı ve müzik gibi iki mühim iletişim olgusunu harmanlayarak icra ediyor, üretici ve tüketici arasındaki iletişim muazzam seviyelere erişiyor.
Eh haliyle, Murakami’nin de devasa bir müzik arşivi bulunuyor. Zira bu birikimin sürekli yinelenen bir kaynağı olmalı. Sizlerle, Murakami’nin kişisel arşivinde yer alan 3,350 şarkılık listesini paylaşacağız. Dinlemek için zamanınız bol, afiyet olsun.