Hazırlayan: Yankı Yıldırım
Öylesine yoğun duygulara sürüklüyor ki film, hissetiği her şeyi tanımlayamıyor insan. Heyecan, mutluluk, hayalkırıklığı kelimeleri hissedilenleri ifade etmede yetersiz kalıyor.
Heyecandan kalp atışlarının sesini duyup herkesin de duyduğuna inanmak gibi. Mutluluktan bedeninin bir buluta dönüşüp az sonra uçacağını hissetmek gibi. Uzun zamandır hayalini kurduğun şey gerçekleştiğinde tüm evrenin seninle birlikte mutlu olduğunu düşünmek gibi. Dünyanın daha iyi bir yer olduğuna inanıp daha önce bunu anlamadığına şaşırmak gibi.
Kafanın içinde durmaksızın The Smiths ve Belle and Sebastian çaldığını fark etmek gibi.
Joseph Gordon-Levitt ve She&Him grubundan da tanıdğımız Zooey Deschanel’in başrolünde yer aldığı film “bir aşk hikayesi değil, aşkla ilgili bir hikaye.”
Alışılmadık bu hikaye, doğrusal olmayan bir kurguya sahip. Tom ve Summer’ın 500 gün süren ilişkilerinden farklı kesitleri izleyiciye sunan filmin çok büyük bir parçasını şarkılar oluşturuyor.
Başrol oyuncularının isimlerinin yanına şarkı isimlerini de koymak gerekir aslında. Çünkü öyle büyük şarkılar ve isimlerle dolu ki film. The Smiths’den başlıyoruz, The Beatles’a geçip grubun en iyi üyesinin kim olduğunu tartışıyoruz, arada Bella and Sebastian grubuna uğrayıp “Colour my life with the chaos of trouble.” diye mırıldanıyoruz.
Tüm evrenin seninle birlikte mutlu olduğu bölümünde hayatın fon müziği “You Make My Dreams” şarkısı oluyor.
Filmle en çok bağdaştığını düşündüğüm şarkılardan biri ise “Sweet Disposition.”
“A moment a love
A dream aloud
A kiss a cry
Our rights
Our wrongs
A moment, a love
A dream aloud
A moment, a love
A dream, aloud”
Tabii Regina Spektor’ı es geçmek olmaz. Spektor, “Us” ve “Hero” şarkılarıyla boyut atlatıyor. Biri kalkıp şarkılar film için yapılmadı, film şarkılar için yapıldı dese, asla yadırganmaz.
Bu filmi hala izlemeyen var mı bilinmez ama; duygu lügatına yeni şeyler katmak ve kendi “gibi”lerini bulmak isteyenler için daha iyi bir seçeneğin olmadığı kesin.