Fat Dog: “Dinleyicilerimiz Kesinlikle Parti İnsanları”

Londralı eklektik-elektrik dance punk ekibi Fat Dog ilk albümleri WOOF’u 2024’te yayınladı. Senenin en iyi işlerinden olan bu albümü ve 15 Mart’taki İstanbul Blind konserlerini konuşmak için gruptan Chris Hughes ile Zoom’da buluştuk.

Bu röportaja David Lynch’ten bir alıntıyla başlamak istiyorum. 1990’lardan bir TV röportajındaTwin Peaks izleyen insanlar parti insanlarıdır,” demişti kendisi. Sence Fat Dog dinleyen insanlar da parti insanı mı?

Chris Hughes: Evet, kesinlikle. Zaten David Lynch’in dediğine de katılıyorum. Tesadüfe bak ki daha dün gece dizinin ilk bölümünü izliyordum. Daha önce izlemiştim, bu sefer kız arkadaşımla birlikte baktık. Evet, Fat Dog dinleyicileri kesinlikle parti insanları. Aynı zamanda nasıl Twin Peaks izleyen insanlar tuhafsa bizim dinleyiciler de biraz tuhaf. İyi bir gözlemde bulundun.

Belki de “niş” parti insanları diyebiliriz?

Evet, kesinlikle! Çok niş parti insanları hem de.

Sık sık rüya görür müsün? Gördüğün rüyalar müziğini kasten ya da kasıtsızca etkiliyor mu?

Kesinlikle çok aktif biçimde rüya görüyorum. Aşırı garip ve inanılmaz gerçekçi şeyler görüyorum; ama bazıları o kadar saçma ki müziğime herhangi bir şekilde ilham olamıyor (gülüyor). En son gördüğüm ilginç rüyalardan biri… Fat White Family grubunu biliyor musun?

Evet.

Ormanda gruptan Lias (Saoudi) ile yürüyordum. Birdenbire “Bu, ailemin eskiden oynadığı bir oyundu,” dedi ve bana taş atmaya başladı. Ben taşlardan kaçmaya çalışırken, “Kaçmasana korkak! Bana taş atmaya başla!” diye bağırıyordu. Sonra ona bu rüyayı sordum, belki bir anlam çıkarır diye düşündüm. Sadece, “Anlıyorum ama söyleyemem, kendin çözmen lazım,” dedi.

Ne kadar Lynchvari bir rüya!

Aynen öyle!

WOOF, geçen yıl çıkan favori albümlerimden biriydi. Albümün yapım süreciyle ilgili çok rastgele üç anı paylaşır mısın?

İlki, kendi koro vokallerimizi yapmaya çalışmamızdı. Üç saat boyunca seslerimizi üst üste kaydedip güzel bir koro yaratmaya çalıştık. O kadar uğraşın sonunda ortaya çıkan şey ise tek kelimeyle berbattı. Bu kayıt sürecinin başlarındaydı ve neticede fark ettik ki MIDI klavyede yer alan dijital koro efektleri, bizim yaptığımız her şeyden çok daha iyi olacak. Bu da bizim için biraz hayal kırıklığı oldu.

İkincisi, Joe’nun zamanla bir insandan çok hayvana dönüşmesini izlemekti. Albümün son teslim tarihleri yaklaştıkça toplumdan uzaklaşıp bildiğin bir köpek gibi yaşamaya başladı. Resmen stüdyoda vahşi bir hayvan gibi yaşıyordu. Bunu görmek bazen komikti, bazen de biraz stresliydi. Arkadaşımı o halde görmenin üzücü bir yanı vardı açıkçası.

Üçüncü anı… Hmm, bilemiyorum. Sanırım albümün çıktığı gün hayat bize çok büyülü gelmişti. Fiziksel bir kopyasını elimize almak harika bir duyguydu. Ama bu yapım süreciyle ilgili değil tabii. Genel olarak kayıt süreci oldukça sorunsuz geçti. Bir de stüdyoda keman ve yaylı çalan müzisyenlerin olması çok güzeldi.

Albümden biri ortaya çıkarması en kolay, diğeri en zor olmak üzere iki şarkı seçecek olsan hangilerini seçerdin? Yapımı zor olan bir şarkı oldu mu?

Çoğu şarkının yapımı gayet rahattı. “Vigilante” oldukça kolaydı mesela. Zaten oldum olası setlerimizin açılış şarkısı olmuştur. Sadece kaydedip son dokunuşu getirmemiz gerekiyordu. En zoru ise muhtemelen “Closer to God” oldu. Bunun sebebi neydi emin değilim. Garip bir ritim yapısına (7/4) sahip olması değildi çünkü. Stüdyoda kaliteli bir şekle sokmak gerçekten zordu. Uzun bir süre içine hiçbir elektronik öğe eklememiştik, tamamen grup formatında çaldığımız bir şarkıydı. Onu daha büyük bir prodüksiyona dönüştürmeye çalışmak bayağı zorlu bir süreçti.

Grubun synth’lerini sen çalıyorsun. Synth dünyası başlı başına devasa bir evren. Koleksiyonundan en sevdiğin synth hangisi?

Açıkçası sürekli kullandığım synth’ten artık azıcık bıktım, çünkü çok şey gördü geçirdi. Bazı parçaları kırılmış durumda. Kendisi bir Minilogue. Bazen SH-101 de kullanıyoruz, o da çok iyi. Stüdyoda ise bir DX7 var, bayılıyorum. Eski synth’leri çok seviyorum. Çoğu insan pek hoşlanmaz ama bende bir microKorg XL var, 80’lerden mi 90’lardan mı hatırlayamadım, gerçekten harika bir alet. Üzerinde vocoder aparatı var, oynaması aşırı eğlenceli.

Evet, synth’lere bayılıyorum. Haklarında daha fazla şey öğrenmeye çalışıyorum çünkü çoğu zaman biraz çocuksu bir yaklaşımla kullanıyorum. Sadece çıkan ses kulağıma güzel gelene kadar butonları kurcalıyorum. Aslında seslerin nasıl ortaya çıktığını daha iyi anlamak için biraz daha derine inebilirim.

Şu an piyasada milyon tane synth var ve o kadar çok özellikleri var ki hepsini keşfetmek neredeyse imkansız.

Kesinlikle, ama bazıları çok sezgisel bir arayüze sahip oluyor. Başka bir grupta çalan bir arkadaşım var, UDO diye bir synth kullanıyor, aşırı etkileyici bir şey. Mavi bir synth ve çıkardığı sesler inanılmaz. Çok güçlü bir cihaz. Ama dürüst olmak gerekirse şu an ona verecek paramız yok (gülüyor).

Evet, en büyük sıkıntı bu. Synth’ler genelde pahalı oluyor.

Aynen.

Şimdi de başka bir röportajına atıfta bulunacağım. İnsanların sizi “köpek maskesi takan grup” olarak bilmesinden sıkıldığınızı ve hatta bu durumdan rahatsızlık duyduğunuzu, insanların sizi izlemek yerine dinlemesini istediğini söylüyorsun. Bir grubun imajı bazen çok hassas bir konu olabilir. Kendini tam olarak yansıtmadığını düşündüğün bir imajla anılmak insanın üstünde ağır bir yüke dönüşebilir. Sanırım bu yüzden bu tür şeylere çok bağlı kalmak istemiyorsunuz, değil mi?

Evet, nokta atışı bir tespit yaptın. Bir grubun sürekli aynı kalıp kabuğunu değiştirememesi korkunç bir şey olurdu bence. Dört yıl önce, üç yıl önce, hatta iki yıl önce düşündüğümüz şeyler şu an düşündüğümüz şeylerden çok farklı. Tabii ki hâlâ çoğunlukla aynı şarkıları çalıyoruz, ama “grubun davulcusunun köpek maskesi taktığı grup” imajında takılıp kalırsak, geçmişe mahsur kalmış oluruz. Sonuçta yaşlanıyoruz, hayatlarımız değişiyor. Hâlâ aynı eğlenceli tipleriz ama bir imaja fazla bağlı kalmak, nihayetinde müziğin kendisinden götürmeye başlar.

Eğlenceli olmak kesinlikle önemli ama bunu farklı şekillerde yapabilir insan, değil mi? Ne şekilde eğlenceli olabileceğini yeniden keşfetmek daima mümkün.

Kesinlikle (gülüyor). Plan da zaten tam olarak bu! Sürekli ileriye bakmak gerekiyor.

Açılış grubu olarak çalmayı hayal ettiğiniz büyük bir isim var mı? Sonuçta hedefiniz bu, daha büyük kitlelere ulaşmak istiyorsunuz.

Bu konuyu daha geçenlerde konuştuk. Nine Inch Nails’ın açılış grubu olmak aşırı havalı olurdu. Ama bir süre önce The Garden ile çalmak da çok iyi olurdu diye geçirmiştim içimden.

Harikalar gerçekten.

Kesinlikle! Umudumuz olur da Birleşik Krallık’a gelirlerse onlarla bir turneye çıkmak. Aşırı eğlenceli olurdu.

Bu arada onlar da bayağı eğlenceli tipler. Ama ulaşmak öyle çok kolay değil bence. Röportaj için ben de iletişime geçmeye çalışmıştım, oradan biliyorum. Belki konser organizasyonu kısmını ayarlamak daha kolay olabilir.

Eh, nasıl yapılacağını bilmiyorum. Onlara ulaşmak için hangi kanallardan yürümek gerektiğini de bilmiyorum. Ama sanırım plak şirketimiz gizli bir polis gücü gibi çalışıyor. Nasıl yaptıklarını bilmiyorum, ama bir şekilde birtakım bağlantıları var. Belki birileri, bir noktada bize bir iyilik yapar ve bunu ayarlayabiliriz.

Hayırlısı diyelim! Peki yaklaşan turne günleri ve İstanbul Blind konseri hakkında hislerin nedir?

Aşırı heyecanlıyız tabii ki, tekrar yola çıkmak harika olacak. Turneye çıkmak daima çok eğlenceli bir şey. Geçen yıl o kadar fazla konser verdik ki artık resmen turne bağımlısı olduk. Uzun süre ara verince üzülüyoruz. İstanbul konserini de daha dün konuşuyorduk. Aşırı heyecanlıyız. Ben dahil birkaçımız özellikle heyecanlıyız, çünkü daha önce İstanbul’a ya da Türkiye’ye hiç gelmemiştik. Bir yanım Türkiye seyircisinin nasıl bir tepki vereceğini merak ediyor. Sence Fat Dog’un nasıl bir izleyici kitlesi olacak İstanbul’da?

Türkiye’de yeni ve heyecan verici grupları takip eden dinleyiciler genelde canlı performansları izlemeye karşı aşırı tutkulu oluyor. Sonuçta sizin de niş bir kitleniz var ve bizde de öyle çok fazla niş konser olmuyor. O yüzden buraya gelmeniz kıymetli bir olay. Bence harika geçecek.

Süper! Aşırı heyecanlıyım.

Birkaç aydır Berlin’de yaşıyorum ama Mart ayında İstanbul’a geleceğim ve konserinizde olacağım. Sabırsızlanıyorum.

Harika! Peki Berlin’i nasıl buldun?

Güzel. Bence karakterime uyan bir şehir. Tabii ki yeni bir hayata alışma sürecinin ortasında olmak zorlayıcı olabiliyor, ama burada olduğum için iyi hissediyorum.

Ben de Berlin’i çok severim.

Son Berlin konserinizde sizi yakalayamamıştım, belki bir sonrakine gelebilirim.

Bekleriz!

Unutamadığın, sürekli aklına gelen bir konser anın var mı?

Birkaç tane var açıkçası. Bunlardan biri geçen yıl Kuzey Kutup Dairesi’ndeki konserimiz. Norveç kıyılarında küçücük bir adada sahne aldık. Aşırı uzak bir konumda, neredeyse insanlığın olmadığı muhteşem bir adada konser vermek gerçeküstü bir deneyimdi. Müziğimizin okyanusa doğru yayılıyor olması da… (gülüyor)

Bu bayağı havalıymış.

Evet, o esnada hepimiz “Bu gerçekten yaşanıyor mu?” modundaydık. Kalabalığın içine atlamaya çalışıp yere kapaklandığım anlar da aklımdan çıkmıyor. Ne olursa olsun, böyle şeyleri hep çok komik buluyoruz (gülüyor). Bir de memleketimizde ilk kez gerçekten büyük bir sahnede çaldığımız zamanı hatırlıyorum. Sahneye çıktığımız an hepimiz “Yok artık. İşler ciddiye bindi!” der gibi birbirimize bakmıştık.

Müzik dinleme platformunun arama geçmişine baktığında karşına çıkan son üç şey ne?

Eyvah. (kahkahalar)

Hadi söyle.

Biri Limp Bizkit’ten “Hot Dog”.

Harika.

Diğeri Spirit diye bir gruba ait bir şarkı. Son olarak Nick Nicely’nin “Hilly Fields” parçası var.

Bu arada Limp Bizkit’in açılış grubu olarak da bayağı iyi gidersiniz.

Var ya, çok doğru söylüyorsun! Şimdi sen diyene kadar düşünmemiştim, ama aşırı iyi olurdu (gülüyor). Adamların fena hit’leri var.

Evet, absürt tonlarına bakma, gayet sağlam şarkıları var.

Kesinlikle. “My Way” bence aşırı iyi bir şarkı.

Umarım bir gün gerçekleşir.

Evet, Fred Durst ile iletişime geçeceğim!

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. Fat Dog’un anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdin?

Vay. “Hepimiz sadece aya dişlerini geçiren köpekleriz.” olabilir. Bayağı iyi ve karanlık bir anıt olurdu. Hatta “Vigilante”nin bütün açılış monoloğunu koyabilirim. Özellikle bir anıta yakışabilecek şekilde yazmıştım. Ama bir yandan sadece “Hepiniz aynısınız!” yazması da hoşuma giderdi (gülüyor).

Fat Dog’un Bandcamp profiline şuradan göz atabilirsiniz.