Haftalardır bu odadan çıkmıyorum. Dışarıdan kilitli ve anahtarı bende yok. Duvarları griye boyadım gölgeleri daha belirgin ediyor diye fakat tek penceresi siyaha boyalı odamın. Çok büyük değil, duvarlarında benim el izlerim. Tamı tamına 20 adım yürümesi bir köşesinden bir köşesine ve çok soğuk yorganın altına girmediğimde. Her şeyi bize göre hazırladım kısacası. Nefes aralarımda kulağıma fısıldadığın ninniyi mırıldanarak titriyorum yatağımda ve seni bekliyorum.
Bu günlerden birinde upuzun bacaklarını gölgelerden var edeceksin odamın bir köşesinde ve adım adım sokulacaksın yatağıma. Söz veriyorum ki geldiğini görmeyeceğim, seslerle okuyacağız birbirimizi ve itiraz etmeyeceğim tüm varlığını üzerime bastırdığında. Kulağımda nefeslerini vücudumda dilini hissedeceğim. Bekliyorum. Bazı geceler kapının arkasında fısıltılarını duyuyorum ve anlıyorum sana layık olmaya yaklaştığımı. Deli gibi ellerimle duvarları yokluyorum, tırnaklarımla seni gölgelerin arasından çekip almaya çalışıyorum. Sanırım hala güvenmiyorsun bana, sadece vücuduma ürpertiler yollayarak hissettiriyorsun varlığını ama ben eminim ki bu odada güvende olacağız. Sen ve ben tüm bu rezaletten tek vücut olup saklanacağız kafamın içinde ve söz veriyorum kimse bizi bulamayacak arasa bile. Benim sırrım olacaksın. Bir kaşık yardımıyla gözlerimi yuvalarından çıkardım. Arada duvarları yokladığımda ayaklarım denk geliyor onlara. Yani sen geldiğinde ben bile bilmeyeceğim neye benzediğini. Gölgelerden bile yumuşak tenini üstümde hissedeceğim açlığını dindirebilmen için ve susacağım sırf beni rahatça kavrayabil diye.
Bana emrettiğin gibi sadece sesleri dinliyorum ve bekliyorum. Haklıymışsın, tüm bu karmaşayı yıllar sonra görmemek o kadar huzurlu ki. En yakın arkadaşım benim, ziyaretime gelmeni bekliyorum ki bana anahtarları veresin, ben de kafamın içinden çıkabileyim. Tatlı rüyalara dalma vaktimiz gelmedi mi?