Cemiyette Pişiyorum: “Dünyadan Umudu Kesince…”

Fotoğraflar: Onur Girit

Efsanevi Türkçe punk ikilisi Cemiyette Pişiyorum, yeni stüdyo albümleri Endüstri‘yi yarın (10 Ekim) bizlerle paylaşıyor. Albüme önden kulak verdik, ardından Tolga Can Saygılı ve Ali Özdemir ile Zoom’da sohbete oturduk.

Yeni albümünüzün adının neden Endüstri olduğunu konuşarak başlayalım mı?

Tolga Can Saygılı: Aslında uzun süre isim bulamadık, daha doğrusu seçemedik. Birkaç seçenek vardı. Bu isim hem daha kolayımıza geldi, hem de anlatmak istediğimiz her şeyi kapsıyordu. Daha ilk şarkıdan, aşağı yukarı iletmek istediğimiz her şeyi vurgulamış olduk.

Ali Özdemir: Şarkılarda geçen bir kelime olsun istemiştik özellikle.

Albüme adını veren ilk şarkıda “Değişti zaman / Değiş o zaman” diyorsunuz. Resmi anlamda tam 25 yıldır aramızdasınız. Bu sürede bireysel olarak nasıl değiştiniz? Genç hâliniz şu anki hâlinize baksa sizce neler düşünürdü?

Ali: Ben bayağı değiştim, o yüzden muhtemelen gençliğim şu halime bayağı uyuz olurdu. Genel olarak yorgun, bıkkın bir tipe dönüştüm. Cidden her şeyden bıktım. Politik görüşlerim yine aynı da; böyle daha kayıtsız, ilgisiz, nihilist bir tip oldum. Ülkede yaşanan her şey beni hayattan bezdirdiği için böyle bir dönüşüm geçirdim.

Tolga: Bende tam tersi bir durum oldu. Sahip olduğum farkındalık arttı. Zamanımız azaldığı, yaşımız ilerlediği için artık bazı şeylerin daha fazla bilincindeyiz. Yapılacak çok şey var; şarkı olsun, başka şeyler olsun… Sınırsız zamanımız yok. O yüzden bir şeyleri sallama lüksümüz de yok artık. Yaş ilerleyince normal bir şekilde uyuyup sakatlanmış olarak uyanabiliyorsun. Böyle şeyler olabiliyor. Bu saatten sonra ne yaparsak, ne başarırsak bizim için kârdır.

Ali: Dünyadan umudu kesince müziğe daha fazla önem vermeye başladım. Daha kendi içime kapandım evet, ama müziğin üstüne daha fazla düşmeye de başladım yani. O da işin artısı oldu herhalde, ne diyeyim.

Bu arada eminim bunu millet size diyecek, siz de “He” deyip geçeceksiniz, ama hâlâ genç sayılırsınız.

Tolga: He. (gülüşmeler)

Geçmişte müziğine “sosyopolitik” sıfatını önermiştiniz. Ben de “anarko romantik” gibi bir sıfat eklemeyi öneriyorum müziğinize. Politik hassasiyetler taşıyorsunuz, derin hisler içeren aşk şarkıları da külliyatınızın küçümsenmeyecek bir kısmını oluşturuyor.

Ali: Bilmiyorum abi ya. Yani olabilir, evet. İçe dönük bir yapımız var. O yüzden öyle diyebiliriz belki.

Tolga: Belki nevrotik diyebiliriz.

Peki kendinizi ne ölçüde nostaljik insanlar olarak görüyorsunuz? Bu albümde bir nostalji sezdim şahsen. “Parklar”da Gezi’nin adı geçiyor mesela; ama biraz “Bizi bitirdiler, eski hâlimizden ne kaldı geriye?” gibi bir hissiyat içeriyor-

Tolga: Evet. Ancak bu soruyu cevaplamadan önce şunun bilinmesi gerekiyor: Geçenlerde şarkıların demo tarihlerine baktım. 2017, hatta 2015 gördüğüm oldu. Biz öyle zart diye albüm yapamıyoruz, bu şarkıların 10 yıllık bir geçmişi var. (gülüyor) Tabii şarkıdan şarkıya dağılım değişiyor. 3 yıllık olan da var, 1 yıllık olan da. “Parklar” büyük ihtimalle 2015 ya da 2016’da yazıldı. Şarkıdaki hislere gelince: Gezi Parkı’nı duyunca “Biz kazandık, biz yendik,” gibi bir şeyler dememizi bekliyor insanlar. Abi ben öyle bir şey hissetmedim sonrasında, sadece büyük bir çöküntü hissettim. O özgürlük hissini o an, o parkta gelişen olaylar haricinde yaşayamadım. Bence işin sonunda her şey daha kötüye gitti. Şu anda da bunu görüyoruz. O şarkıda kimsenin bahsetmediği bir şeyi anlatıyorum aslında. İnsanın içten içe hissettiği bir karamsarlık, bir “Biz aslında yalnız bırakıldık,” hissi var orada.

Şarkıların genel prodüksiyon süreci nasıl ilerledi, onu konuşalım biraz da.

Tolga: Kayıtlara bir ya da bir buçuk yıl önce başladık galiba. Şarkıları çalmaya biraz daha erken başladık, belki iki yılı vardır. Çünkü çaldıkça oturuyor şarkılar. Stüdyo sürecimiz maalesef kesintili gelişti. Çok detaya girmek istemediğim meseleler var burada, ama şöyle diyeyim, albümü kabaca iki kere kaydetmek zorunda kaldık. İlk kayıtları kullanmadık. Bu da bize ciddi bir maddi yük olarak döndü. Biliyorum, kimsenin umrunda olmayacak bunlar da…

Bir fark yaratır mı bilmem ama benim umrumda.

Tolga: Birer mp3 dosyası olarak görüyor herkes bu şarkıları. Orada çok uzun bir süreç var aslında. Biz 10 yılda yaptık bu albümü ama insanlar iki üç dakika dinleyip başka şarkıya geçecek. Tüketim toplumuna bir tepki olarak söylüyorum bunları. O kadar basit olmaması gerekiyor. En azından iki kere dinlesinler abi. (gülüyor) Loop’a alsınlar ya da.

Günümüzde cidden ortaya atılan işler inanılmaz hızlı tüketiliyor. Özellikle günümüz tüketim kültürü, şarkılarınızın hak ettiği ilgiyi görmeyeceğine yönelik kaygıları perçinliyor mu?

Ali: Evet, günümüz streaming servisleri yüzünden iş buna döndü maalesef. Albümler çıkmaz oldu, sistem insanları single çıkarmaya zorluyor. Hatta “İki ayda bir single çıkart abi. İki ay sonra bir önceki single unutulsun, yenisine bakılsın,” gibi bir kafada ilerliyor işler. Bir sıkıntı var. Bizden kaynaklı değil, daha çok bu servislerden ve dinleyiciden, bu servisleri kullanan insanlardan kaynaklı aslında.

Tabii ki. Tolga, senin ekleyeceğin bir şey yok sanırım.

Tolga: Yok, aynı şeyi söyleyeceğim zaten.

Şarkıların yapım sürecini düşündüğünüzde belli bir şarkının daha az dönüşümden geçtiği ya da daha kolayca ortaya çıktığı, spesifik başka bir şarkının da daha fazla evrilip sizi daha çok zorladığı söylenebilir mi?

Tolga: Her şeyi kalıp halinde yaptığımızdan kaydetme işi bizde biraz daha sıkıntılı geçiyor. Şarkıları yapmaya alıştık, yapabiliyoruz, sorun olmuyor, ama kaydetmek başka mesele. Binbir farklı değişkenle, bilinmeyenle uğraşıyorsun kaydederken. Çok riske giriyorsun, sürekli para yatırıyorsun, orası biraz sıkıntılı.

Tamar Records ile ilişkiniz devam ediyor sanırım…

Tolga: Tamar Records’tan ziyade Hakan Tamar ile ilişkimiz var. Bazı organizasyonlar düzenliyor bizim de dahil olduğumuz. Yer veriyor bize, sağ olsun. Programlarına çağırıyor bazen, çıkıyoruz. Label’ıyla doğrudan bir alakamız yok.

Self-released çalışıyorsunuz o zaman.

Tolga: Hayvanat Bahçesi‘nde bir problem yaşamıştık Lila Records ile, hatırlıyorsundur. O vakit bir söz verdik kendimize, asla başka bir yerde bu şartlar altında albüm çıkarmayacağız diye. Ekstra bir sıkıntımız var o konuda, psikolojimizi bozuyor. İşin gerçekten hakkını veren büyük bir şirket bulalım yapsın, ama hakkını versin gerçekten. Dolandırmasın, sömürmesin. Güzelce dağıtımını yapsın. İşinde gücünde olan bir şirket olsun, yeterli.

Endüstride nefes almak defolu gerçekten, değil mi?

Tolga: Maalesef. Bu arada böyle konuşup duruyoruz ama bu albüm için gidip de hiçbir büyük şirketin kapısını çalmadık. (gülüyor)

Ali: Kimseye “Böyle bir şey yapalım mı?” demedik.

Yıllar önce sahnenin abisi olarak görülmenizin sebebini sahnede grup olmamasına bağlamıştınız. Doğrusu 2025 Türkiye punk’ı için ilginç bir sene. Eski toplardan siz yeni bir albümle, Kilink yeni konserlerle döndü. Peki başka kimler var şu sıralar sahnede ilginizi çeken?

Tolga: Second var şu an sahneyi domine eden. Çok da aktifler, onu biliyorum. Mordi var. Onlar biraz daha grunge.

Ali: Goblin Daycare’i deli gibi seviyorum ben. Kilink bu arada son konserlerini verecek benim bildiğim. Bu yeni konserleri “Tekrar toplandık!”tan çok jübile turnesi gibi bir şey olacak.

Tolga: Robin (Polat) var.

Evet, o zaten patladı gitti. Büyük isimler ve markalarla çalışmalar yaptı geçtiğimiz yıllarda.

Ali: Parham da her yerde.

Tolga: Onlar, Luca ile sürekli stüdyoda değil mi? Frozen Clouds tayfası…

Arada sahnede kim var kim yok arşivlere dökmek gerekiyor, malum.

Tolga: Gerekiyor da işte, eksik veya yanlış olabilir. Biz o kadar sosyal yönleri kuvvetli veya fazla dışarı çıkan insanlar değiliz. Kesin birilerini atlıyoruz ya da yanlış telaffuz ediyoruzdur. Ayıp olmasın kimseye de şimdi. Adını bilmediğimiz çok insan var.

Elbette, arşiv tutmak asla sizin sorumluluğunuzda değil. Bu konuştuklarımızı sadece arşive bir katkı olarak düşünebiliriz.

Tolga: Deli Gömleği var, genç bir grup. (gülüşmeler)

Bir ara sizin olduğunuz her konserde çalıyorlardı.

Tolga: Evet, biz eküri gibi takılıyorduk. Şimdi bizim yeni albümden sonra planlar biraz farklılaştığı için uzak kaldık. Herkesin kendi kafasına göre takılacağı dönemler oluyor. Onlar da şimdi Taksim’e bir yerlerde çıkacaklar galiba. Şu aralar konserler konusunda tekrar Taksim tarafına bir kayma başladı. Değişik mekanlar açıldı.

Ali: İzmir’den Spray ile çıktık. Onları da bayağı seviyoruz.

Tolga: Evet, hep İstanbul konuşuyoruz ama onlar da var. Spray’in şarkıları gayet güzel. 

Endüstri‘nin fiziksel baskı planları ne durumda? Kilink Customs’ın hazırladığı, aksiyon figürü ve kaset içeren özel bir baskı çoktan yolda sanırım.

Tolga: Evet, o konuda daha fazla açıklamayı önümüzdeki günlerde yapacağız diyelim, ama sınırlı üretim bir fiziksel baskı söz konusu. Şimdi açıklamaya çalışırsam yarım yamalak yapacağım, saçma olacak.

Sıradaki soru benim gibi Berlin’de yaşayan bir arkadaşımdan geliyor. Aklınızda hiç Berlin ya da Avrupa konseri gibi düşünceler var mı?

Tolga: Evet, o arkadaşı biliyoruz, sürekli bize yazıyor, o galiba. (gülüyor)

Ali: Belki başkasıdır ya.

Tolga: “Abi Berlin” yazıp soru işareti atan bir arkadaş var, o mu acaba? “Abi Berlin. Berlin diye bir yer var, duydunuz mu?” (gülüşmeler)

Ali: Madem öyle bize konser ayarlayın Berlin’de.

Tolga: Evet işte, birinin ayarlaması gerekiyor.

Ali: Ulan siz Berlin’desiniz, siz bize soruyorsunuz konser var mı diye! (gülüşmeler)

Tolga: Bu durum, insanların bizim seviyemizi tam bilmemesinden kaynaklanıyor. Bizi herhalde her istedikleri yerde, her istedikleri zaman konser verebilecek bir grup gibi düşünüyorlar. Abi, çok zor bir şey bizim gibi grupların konser verebilmesi. Biz iki kişiyiz, duo olarak takılıyoruz; ama teknik ekip ile 7-8 kişiye çıkıyoruz. Bu durum da büyük bir masraf yaratıyor. Her şeyi cebimizden veya konser gelirinden karşılamaya çalışıyoruz. İnsanlar gerçekten para kazanıp bu parayla yaşadığımızı sanıyorlar. Biz müzikten kazandığımız parayla yaşamıyoruz abi. Başka işler yapıyoruz. Bu ülkede özellikle bizim gibi müzik yapan insanların öyle bir şansı yok.

Bu konuda azıcık deneyimi olan herhangi bir kişi realitenin bu olmadığını zaten bilir; ama hâlâ böyle genel bir yargı var bence de.

Tolga: Seyirciler bunu pek kavrayamıyor. Tabi bilmek zorunda değiller de… Biz bu işi sevmesek devam ettiremezdik, öyle diyeyim. Sevmeyince çekilecek çile değil.

Ali: İstiyoruz tabii böyle bir Avrupa, Berlin… Denk düşürürsek yapacağız bir şeyler, ama bakalım artık. Uğraşacağız.

Tolga: Albümden sonra biraz hype olursa, çağıran eden olursa biz de başvuracağız festivallere. Gitmeye çalışıyoruz abi. Ülkeden çıkmak da zor artık… (gülüyor) Padme, Avrupa’daki festivallerden birine davetiye almıştı. Grubun yarısına vize verdiler, diğer yarısına vermediler. Gidemedi çocuklar diye biliyorum. Yanılıyor da olabilirim ama yaşanıyor bu tarz olaylar.

Şarkı yazımına gördüğün rüyalar hiç etki ediyor mu Tolga?

Tolga: Nasıl? Rüya mı?

Evet.

Tolga: Hayır abi, yok. (gülüşmeler) Fazlasıyla gerçekçi trajedilerden besleniyor bizim şarkılar.

Bazen biraz absürdist seyrediyor ya sözlerin, ondan merak ettim.

Tolga: İlk defa duydum böyle bir şeyi, ne bileyim… (kahkahalar) Özellikle eski şarkılarda var bu tarz durumlar. Onun sebebi de şu: Düşünceleri kopuk kopuk anlatıyoruz. Burroughs’un “cut-up” tekniğinin bir tür uyarlaması gibi düşünebilirsin.