Car Seat Headrest: “O Kadar Derin Biri Değilim!”

Kült indie rock ekibi Car Seat Headrest, uzun bir arayı sonlandıran yeni albümleri The Scholars‘ı 2 Mayıs’ta yayınladı. “Görkemli bir rock opera” olarak tanımlanan albümü biraz gecikmeli olarak davulcu Andrew Katz ile Zoom’da kısaca konuştuk.

Bir hayran sorusuyla başlayayım: “Yeni albümünüz The Scholars‘ın “Planet Desperation” parçasında senin vokalini de duyuyoruz. Şarkıya sunduğun bu katkı çok hoşuma gitti. Gelecekte daha fazla vokal yapmayı düşünür müsün?”

Andrew Katz: (gülüyor) Teşekkürler. Kariyerimizin başlarında vokal işlerine daha çok giriyordum aslında. Öyle zamanlar oldu ki… Bir ara Will’le sahnede enstrüman değiş tokuş yapardık. O davul setine geçerdi, ben gitarı alır, şarkının bir kısmında lead vokal yapardım. Ama zamanla fark ettik ki ben aslında çok da iyi bir vokalist değilim. (gülüyor) Bu yüzden vokal kısımlarımı azaltmaya başladık. Birtakım notalara çıkabiliyorum, evet; ama Ethan ve Will gibi bir vokalist asla değilim. O yüzden genelde davulda kalmayı tercih ediyorum. Ama bu parçayı beğenmene sevindim.

Albümün yapım sürecini düşündüğünde sana göre en kolay ve en zor ortaya çıkan iki parçayı söyleyebilir misin?

Benim için “Reality” oldukça kolaydı. Davul kayıtlarını birkaç farklı seansta tamamladık; ama işin ilginci şu ki kayıtlardan çok kısa bir süre önce kolumdan sakatlanmıştım. O yüzden düzgün şekilde davul çalabilecek miyim diye bayağı endişeleniyordum. Neyse ki kayıt tarihine kadar yeterince toparlandım; çünkü stüdyo randevumuz alınmıştı ve iptal etme şansımız yoktu. Hatırlıyorum da Will’le konuşup “Bilemiyorum, kolum hâlâ bayağı kötü, kayda girebilir miyim emin değilim,” demiştim. Sonra de yeterince iyileşmemi umup en hafif, en yormayan şarkıyla başlamaya karar verdik. İlk olarak da “Reality”yi kaydettik. Büyük davul geçişleri, karmaşık ritimler yoktu zaten, sakat kolumla bile çalabildim. O anlamda en kolay şarkı oydu diyebilirim.

Benim için en zor şarkı da muhtemelen “Gethsemane”ydi. Grup adına konuşamam ama davul kısımları gerçekten çok yoğun bir parça. Kaydı yaparken ter içinde kaldım, ama sonunda hallettik.

Will (Toledo)’in albümde yazdığı sözlere baktığımızda öne çıkan temalardan biri rüyalar. Sık sık rüya görür müsün? Rüyalarında sembolizmle dolu bir dünya olduğunu düşünüyor musun?

(gülüyor) Bunu geçenlerde partnerimle konuşuyorduk. O her gece rüya görüyor ve sabah uyanır uyanmaz anlata anlata bitiremiyor. Ben ise neredeyse hiç rüya görmüyorum. Sanırım Will sık rüya gören biri. Benimse ayda yalnızca birkaç rüyam oluyor ve eminim çoğunu da unutuyorumdur. Dediğim gibi, canlı rüyaları şahsen çok nadir görüyorum. Grubun diğer üyeleri sık sık rüya görüyor, özellikle de Will’in rüyalarının şarkı yazımını etkilediğini biliyorum.

Albümün tanıtım süreci, dinleyicilere resmi sitenizden bilmeceler sunularak yapıldı. Albümün kendi anlatısı öyle çok da soyut değil biliyorum, ama tekrar tekrar karşılaşıldıkça anlamı derinleşen, kendini bir bilmece gibi sunan, bu yönüyle sevdiğin sanat eserleri var mı?

Geçenlerde The Matrix filmini yeniden izledim. İzledin mi bilmiyorum ama Keanu Reeves’in oynadığı 1999 yapımı bir film. İlk izleyişte tam anlamıyla kavramak kolay değil; ama 10’dan fazla kez izlemişimdir ve her izleyişte, hikâyenin ilerleyen kısımlarına gönderme yapan yeni detaylar keşfediyorum. Bu tarz şeyleri çok seviyorum. Tekrar tekrar izlemeyi gerektiren yapımlar benim için çok değerli. The Big Lebowski de buna güzel bir örnek. Bence o filmin kült bir klasiğe dönüşmesinin nedeni, defalarca izlediğinde bile her seferinde yeni bir şey yakalayabiliyor olman. İlk, ikinci, hatta üçüncü izleyişte kaçırdığın küçük detaylar oluyor hep.

The Scholars albümünün anlatısında yer alan karakterleri klipler aracılığıyla da detaylandırıyorsunuz. Bu evreni genişletip bir dizi ya da benzeri bir formatta devam ettirmek gibi bir plan var mı?

Ha, bir spin-off gibi mi? Şu an için böyle bir plan yok ama kulağa çok hoş geliyor doğrusu. Yarattığımız her şeyden bir TV dizisi çıkarmak harika olurdu. 1 Trait Danger isimli yan projemizden haberdar mısın bilmiyorum; o projeyle ilgili biri bize ulaşıp “Bu evreni Adult Swim ya da Cartoon Network’te yayınlanacak bir dizi olarak sunmak isterim,” demişti. O zamanlar projeye vakit ayıramadık ama o fikir hâlâ kafamda. Kısacası şu anda aktif bir proje yok ama bu fikre fazlasıyla açığım, evet.

Müzik videosu izlemek hâlâ sürdürdüğün bir hobi mi?

Çocukken MTV izlemeye bayılırdım. Okula gitmeden önce her sabah birkaç müzik videosu izlerdim. Artık televizyon izlemiyorum pek, dolayısıyla modern müzik videolarını da fazla takip etmiyorum. Sosyal medyada hâlâ kliplere denk geliyorum ama. Sevdiğim bir medyum kesinlikle; ama eskisi kadar popüler olmaması üzücü. Yine de müzik videosu dünyasına ilgim devam ediyor.

Bu albümde din, bilgelik, felsefe, matematik, aşk ve bağ kurma gibi bambaşka alanlardan temalar öne çıkıyor. Ben şu an işin felsefe kısmına odaklanmak istiyorum. Özellikle hayranı olduğun filozoflar var mı?

(gülüyor) Benim yok. Eminim Will’in vardır; ama ben o kadar derin biri değilim. Keşke sana “Descartes hayranıyım” ya da “Nietzsche’yi çok severim” falan diyebilsem; ama öyle takip ettiğim bir filozof yok. Dini metinleri de pek okumam. Tüm bu temalar daha çok Will’in zihninden çıkıyor. O bu konularda benden çok daha derin düşünen biri.

Peki ya matematik? Bildiğim kadarıyla matematiğe ilgin var, doğru mu?

Evet. Ama matematiği bir felsefe olarak değerlendirmem. Daha çok bir bilim alanı olarak görürüm. Tabii ki seviyorum ama. Gerçeği ortaya çıkarmak için bilimsel metotlar kullanmak bence insanlığın geliştirdiği en harika araçlardan biri. Dünyaya çok büyük katkısı olduğunu düşünüyorum. Öte yandan bana gelip “Hayatın anlamı nedir?” diye sorarsan işte o soruya cevap vermeye pek hazır değilim. (gülüyor)

“Planet Desperation” parçasında “Why couldn’t Ziggy come back down again?” (“Ziggy neden geri dönemiyor ki?”) diyorsun. Diyelim ki David Bowie dünyaya geri düştü, ona ne söylerdin?

Bowie’yi en çok Ethan seviyor. Tam bir hayrandır. Ben eski Bowie’ye ilk başta pek ısınamamıştım. Grup sayesinde tanıştım diyebilirim. Will ve Ethan beni kendisine alıştıran isimlerdi. Şimdi sevdiğim epey şarkısı var, ama diyelim ki aynı odadayız… Büyük ihtimalle hiçbir şey söylemezdim. (gülüyor) Ünlü insanlarla iletişim kurma konusunda hiç iyi değilim. Daha önce de ünlü isimlerle aynı ortamda bulunduk ama konuşacak özel bir şeyim olmadı. Genelde herkesle konuştuğum gibi bir “Merhaba, nasılsınız?” falan derdim herhalde. “Mutlaka anlamlı bir sohbet etmem lazım” dediğim çok az ünlü var. Bowie de çok ilginç bir kişilik tabii.

Peki o bahsettiğin ünlüler kim?

Geçen gün grupla tam da bunu konuşuyorduk. “Hangi ünlü konsere gelse heyecan yapardık?” diye düşündük. Los Angeles konserimize bir ünlünün geleceğini öğrenmiştik. Ben de “Hiç umurumda değil,” dedim. “Peki kim gelse umursardın?” dediler. “Açıkçası, Tenacious D grubundan Jack Black gelse heyecanlanırdım,” dedim. Çünkü o grupla büyüdüm resmen. Ünlü olmadan önce bir HBO programları vardı, onu 50 kez falan izlemişimdir. Çok komikti. Jack Black’le tanışsam gerçekten afallardım. Sonra da şunu sorardım: “O HBO programını nasıl kaptınız? O zaman pek de tanınmış değildiniz. HBO’da program koparmanız nasıl mümkün oldu?” O hikâyeyi duymayı çok isterdim.

Bu arada arkadaşlarım adına şunu da söylemek istiyorum: Uluslararası bir turneye tekrar çıktığınızda, Türkiye’de sizi bekleyen bir hayran kitleniz var.

Bunu duymak harika. Yurt dışına konsere gitmeyi çok seviyorum. Yeni yerler görmek için mükemmel bir bahane oluyor. Türkiye’ye hiç gitmedim, o yüzden mutlaka görmek istiyorum. Kesinlikle listemde yer alan ülkelerden biri. Umarım bir gün geliriz. Şimdilik daha yeni yeni yerel konserlere dönmeye başladık, o yüzden yurt dışı biraz uzak ihtimal; ama ileride mutlaka isteriz.

Kullandığın streaming platformunun geçmişine bakıp son üç dinlediğin şeyi söyleyebilir misin?

Güzel soru. Hemen bakayım…

Son üç sanatçı: Mt. Joy, Deftones ve Wet Leg. Deftones’un yeni teklisi gerçekten çok iyi. Bayıldım.

Diyelim ki bundan 100 yıl sonra müzisyenlerin anısını onore eden bir tema parkındayız. Her sanatçı veya grubun kendine ait bir anıt taşı var, üstünde de şarkı sözlerinden biri yazıyor. Car Seat Headrest’in anıt taşında hangi şarkı sözünüz yazsın isterdin?

Bu zor bir soru. Will’in o kadar fazla harika dizesi var ki…

Kesinlikle. Sizin gibi bir grubu zorlayacak bir soru.

Aynen, alıntılanabilecek çok fazla müthiş sözü var. İlk aklıma gelen şu oldu: “We were wrecks before we crashed into each other.” (“Biz birbirimize çarpmadan önce de harabeydik.”)

İyi seçim.

Biraz daha az bilinen bir söz seçmeye çalışıyorum şimdi… Mesela: “There are lots of fish left in the sea.” (“Denizde daha çok balık var.”) Biliyorum biraz klişe tınlıyor ama bence çok güzel bir cümle. Özellikle ayrılık yaşamış birçok kişinin bağ kurabileceği bir söz.

Car Seat Headrest’in resmi sitesine şuradan, Bandcamp profiline ise şuradan göz atabilirsiniz.