Evvel zaman içinde, ama aslında günümüzde, iki sinek birbirine aşık olur… Evet, sinek. Benjamin Clementine’a göre I Tell A Fly’ın hikayesi işte böyle başlıyor. Ama güzel bir aşk hikayesinde çatışmalar da eksik olmaz. Göçmenlik, zorbalık ve politik yozlaşmışlık gibi meseleler peşini bırakmayacaktır karakterlerimizin. “İki sineğin aşkı” mevzusu üzerinden avantgard bir konsept albüm yapmak da tam 70’lerin David Bowie’sinden, belki de Frank Zappa’dan beklenecek deliliktir doğrusu! Bilhassa Bowie’nin etkisi I Tell A Fly boyunca yer yer görülse de Benjamin Clementine’ın bu konsepti orijinal bir sesle ele almayı seçmesi şaşılacak şey midir, hayır. Ne de olsa Clementine, yenilikçi bir sanat icra etmek hayaliyle Londra’daki sıcacık evini bırakıp Paris metrosunda müziğiyle aç biilaç şekilde yıllarını geçirmiş bir adamdır. Kendisi artık müzik çevrelerinde belli bir saygınlığa eriştiğine göre gözüpek bir sanatçı olarak söyleyecek daha nice şeyi olduğu da kuşku götürmez.
Benjamine Clementine kendini vizyon sahibi bir sanatçı olarak tanımlamaktan hiç çekinmedi bugüne kadar. Bu tutumu kimilerince yüksek bir ego olarak görülüyor, bense kendisini henüz yeterince tanımadığımızı düşünüyorum. Birçok sanatçı gibi Clementine da kendisi yerine sanatıyla ilgili konuşmayı tercih ediyor. Kaldı ki sokak müzisyenliğinin onu nerelere getirdiğine bakarsak başardığı şeyin gerçekten büyük olduğu kesin, bu durumda böylesi bir ego da gülün dikeni olsun artık diyebiliriz. Kendisini bir dışavurumcu olarak gören ve etkilendiği isimler arasında William Blake, Sylvia Plath, Tom Waits, Nick Cave, Leonard Cohen ve Frédéric Chopin’i sayan bu ilginç adamın şiir ve beste anlayışı da temelde ilham aldığı insanların bir sentezi aslında. Tabi bunca sanatçı bir araya gelince ortaya çıkan şey de bambaşka oluyor. Bir önceki albüm At Least For Now, klasik müzikle avantgardı bir araya getiriyordu; potansiyel bir ozanın gelecek vaat eden eseriydi. I Tell A Fly ise müzikal anlamda büyük bir farklılık yaratmasa bile Clementine’ın tek albümlük bir bomba olmadığını kanıtlıyor, Clementine’ın ayakları da yere eskisinden daha sağlam basıyor sanki.
I Tell A Fly’ın sunum sürecinin tam bir cehennem olduğunu, plak şirketine müziğini olduğu gibi kabul ettirene kadar bin takla attığını söylemiş Clementine yakın geçmişteki bir demecinde. Neyse ki kulaklarımıza ulaşan sonuçta bu baskıyı pek hissetmiyoruz, albüm tam da Clementine’dan bekleyeceğimiz ölçüde tuhaf ve deneysel. Kesinlikle geniş kitlelere hitap edecek bir albüm değil I Tell A Fly, müzik faktörünü geçecek olursak sözlerde çoğunlukla kapalı bir anlatım söz konusu. “One Awkward Fish” şarkısında bahsi geçen Türk çocuk kimdir mesela? Belki de hiç bilemeyeceğiz. (“Jupiter” ve “Phantom of Aleppoville” bu kapalılığa iki istisna olarak gösterilebilir. İlki Clementine’a verilen ABD vizesinde yer alan -albümdeki göçmenlik temasına da ilham kaynağı olan- “an alien of extraordinary abilities” cümlesinden hareket ederek yabancılık kavramını sorguluyor. Albümün en progresif bestesi “Phantom…” ise dünyayı yöneten zorbalara odaklanıyor.) Konseptte vaat edilen “sinek aşıklar” hikayesini ise bize önceden söylenmese hayatta çıkaramazdık. Ancak bu durum albümü zedelemiyor, bilakis güçlendiriyor. Bilmece formunda sunulmuş, karmaşık ve katmanlı bir eser var karşımızda.
Piyano pasajlarından üstünde oynanmış vokallere, pop yapıdan avantgard yapıya, beklenenden bilinmeyene geçişlerin bolca yaşandığı gerçek bir sanatçı albümü I Tell A Fly. En az At Least For Now kadar da teatral bir altyapısı var, az daha zorlasak bir tiyatro metni çıkacak sanki ortaya. Clementine daha çok şöhret ve olanak elde ettikçe kendisinden şiir ve müzik dışında kaliteli işler bekleyebiliriz şüphesiz. Yaşayabileceğimiz tek çekince, medyanın ilgi ve beklentisini aniden ve çok kuvvetli bir şekilde üstüne çekmiş olması. Bunca ilgi ve beklenti Clementine’ı ezip geçmezse bir ustanın çıraklık dönemini izliyoruz demektir.