Kıyı Müzik olarak bu aralar Okyanusya dolaylarından namelerle meşk etmeye pek meraklıyız. Geçtiğimiz hafta yayınladığımız Tame Impala yazısında, grubun, psychedelic rock’un bekasına katkıları için şükranlarımızı sunduktan sonra, bu kez de indie pop’un pek amatör, pek genç ve kıpır kıpır bir grubuna kıyak geçmeye çalışacağız: San Cisco.
Komşu ülke Yeni Zelanda’dan kopup gelen Princess Chelsea’nin ve bir indie pop fenomeni haline geliveren The Cigarette Duet’lerinin ve olağanüstü videolarının dumanı henüz dağılmamışken, bayrağı bu kez Batı Avustralya’dan çıkma bu gencecik dörtlü alacak gibi görünüyor. Bu senenin başlarında çıkardıkları Awkward adlı single’ları ile yıldızlarını parlatan gençler, çalışkanlığı elden bırakmadılar ve geçtiğimiz yıl yayınladıkları ilk EP’leri Golden Revolver’dan sonra beş şarkılık Awkward ile diskografilerine yeni bir başlık eklediler.
Bu hafta başında çıkan Awkward’dan önce, Golden Revolver’dan bahsetmek gerekir ki, EP’ye adını veren şarkının aldığı olumlu eleştiriler bile Jordi Davieson, Nick Gardner, Scarlett Stevens ve Josh Biondillo’dan oluşan grubu daha dikkatli izlemek için yeterli bir sebep teşkil ediyor. Golden Revolver’dan çıkan ikinci single Girls Do Cry ve yazının başında gönderme yaptığımız Tame Impala cover’ı Solitude Is Bliss, bu beş şarkılık minicik albümü -eğer ki türün meraklısıysanız- doyumsuz bir yirmi dakikaya dönüştürüyor. Awkward EP’si ise, dörtlünün, bir grup olma yolunda, aradaki kısa zamana rağmen mesafe katettiğini müjdeliyor. Videosunu birkaç aydır izleyedurduğumuz Awkward ise Jordi ve Scarlett’in vokal yeteneklerini sergiliyor, biten bir aşkı küllerinden doğurmaya çalışan Jordi’nin munzır çabaları videoyu tekrar tekrar izlettiriyor.
San Cisco, bir indie pop grubu olarak ilgi görme yolunda birçok artıya sahip: Gençler, gençlerin dilinden anlıyorlar, grup içinde belirgin bir uyuma sahipler, enerjik müziklerini tastamam görsele döken başarılı videoları, tıpkı Princess Chelsea’de olduğu gibi birbirini tamamlayan çift vokalleri ve zaman zaman karşılıklı atışmalı halleri, özellikle de dişi vokalin aynı zamanda grubun bateristi olması, kusursuz bir çerçeve çiziyor ve işi artık San Cisco’nun yapacağı kariyer seçimlerine bırakıyor.
Katıldığı festivallerle hayran kitlesini büyüten grup, müzikal yelpazesini bir müzik dükkanında çalışan Scarlett’in keşifleriyle genişletiyor, provalarını kendileri inşa ettikleri bir yerde gerçekleştiriyor- eh, bu şartlar altında bir miktar övgüyü hak ediyorlar yaptıklarıyla ve vaat ettikleriyle. MGMT ve Vampire Weekend tutkunu bu grup, onların konforuna ve fiziksel olanaklarına erişecek karşılığı bulabilirler mi, onlar kadar plak satabilirler mi, onların gördüğü kadar sıfırı bir arada görebilirler mi bilinmez ama yaptıkları müzik ve aldıkları eleştiriler, bunun bir hayalden ibaret olmadığını gösteriyor.
Avustralya hakikaten de aradaki mesafeleri müzikle eritiyor ve bir fabrika gibi üretime devam ediyor. Sadece Perth şehrinden çıkma Pond, Eskimo Joe, Little Birdy, The Sleepy Jackson ve elbette ki Tame Impala bile belli bir potansiyele işaret ederken, San Cisco’nun çıkışı ve bu denli ilgi görmesi, Avustralya’nın bizlere yeni bir tatlı sürprizi olarak görülebilir. İlk dinleyişte akılda kalıveren şarkılar yapmak beceri ister, çok kolay iş değildir. Bu 20’li yaşlarının başındaki gencecik müzisyenler, bunu başarıyorlar- uzaklardan gelen sese kulak vermek lazım!
Emre Yürüktümen