Karanlık tınıları, uzay sound’unu ve elektronik öğeleri, enstrümanla buluşturmasıyla dinleyici kitlesini kendisine hayran bırakan Astrofella’yı bir süredir aktif göremiyorduk, ancak tekrardan çalışmalara başladıkları, yeni şarkı ve konserlerin ufukta göründüğü bu günlerde keyifli bir röportaj yaptık.
-Öncelikle sizi biraz tanıyabilir miyiz? Tabii ki bir de müzikal geçmişiniz? Sizden dinlediğimiz güçlü sound’u doğuran müzikal geçmişi merak etmemek elde değil.
-Erdinç: Aslında ikimizin beslendiği müzikler farklıydı. Herkesin yaptığı gibi ortaokul ve lise çağlarında gitar müziği yaparak başladık. Gönenç’in metalin her türünü dinlemesi, benim RnB, ve klasik Rock’n Roll dinlemem, bu kökenlerden gelmemiz ve onlardan bolca beslenmiş olmamız iyi. Belki daha önce tanışmış olsaydık hiçbir anlam ifade etmeyecekti.
Teknolojiyle ikimiz de yakından alakalıyız. Ben ses mühendisiyim, işim bu. Gönenç de tam bir “geek” bu konularda, dolayısıyla bu da süreçlerimizi çok kolaylaştırdı. Ayrıca ikimizin takıntılı olduğu şeyler bambaşkadır, ki bu da ayrı bir denge oluşturdu aramızda. Bunun zor tarafları oldu tabii, zaman zaman çatışmalar da oldu; zamanla alakalı, müzikal beklentilerle alakalı ama günün sonunda bunların hepsi müziğimizi olumlu etkileyen faktörlerdi.
Gönenç: Erdinç’in de dediği gibi bugüne kadar fazla şeyden beslendik. Bahsettiği o ying yang dengesi şöyle oluştu: Ben hep daha deneysel ne yapabiliriz diye düşünürken, Erdinç kayıt konusunda, bu deneyselliği en iyi şekilde nasıl yansıtabiliriz kısmını hayata geçirdi. Hiçbir şekilde kötü tınlayan bir şeye yer vermedik. “Hayal ettiğimiz gibi olmuyorsa şimdi olmasın” dedik. Müzik eskiyen bir şey değil sonuçta.
-Öyle olduğu için miadını doldurmuyor aslında…
Erdinç: Evet. Gönenç’e de dediğim şey şuydu; yapacağımız şey, bundan on sene sonra dinlediğimiz zaman hem içerikleriyle hem de sound olarak “vay be ne güzel bir şey yapmışız” dedirtmeli. Biz sound’a çok takıntılıydık inanılmaz iyi olması lazım kafasındaydık. Özellikle de prodüksiyon aşamasında. Canlı performans bambaşka bir dünya tabi…
– Aslında başarmış olmalısınız ki dinleyici kitlesinde konser grubu olarak biliniyor ve bu şekilde bahsediliyorsunuz.
Gönenç: Çünkü canlı performansta bir sürü faktör var. Mekanın ses sistemi, backline’ı, ekibi, ışığı vb. Bu tip konular daha konsere başlamadan bütün hevesinizi kırabiliyor. Ama biz canlı performansımızı her konserde daha iyiye götürebilmek için çok uğraştık.
-Enstrümanlarla elektronik müziği bu kadar kaliteli harmanlamış olmanın dinleyici de yarattığı etkinin de farkındasınızdır.
Gönenç: Evet buna baya kafa yorduk. İlk konser sonrası, hiç tanımadığımız birisi gelip, bu müziğin böyle çalınacağını hiç tahmin etmezdim dedi. İlk konser, ilk yorum buydu. Biz elektronik müzik yapıyoruz evet ama bunu çalmak istedik aslında bilgisayar başında olmak istemedik.
Tabii bir kesimin biz sahnede çalarken “bunlar ne yapıyor” diyen bakışlarını da yakalamadım değil. Bu sorunu da yaşadık aslında. Bizim için o dönemde Türkiye’nin radikal, abstrakt müzik yapan grubu gibi yorumlar da oldu, bana göre alakası yoktu oysa ki.
Astrofella’nın ilk çıkış yaptığı yıllarda, Türkiye’nin sıkıntılı günleri müzik piyasasını da derinden etkiledi. Festivaller, etkinlikler iptal oluyordu, kimse dışarıya çıkmak istemiyordu. Bugün de harika değil belki ama kesinlikle müziği dinleyiciye ulaştırma anlamında daha iyi. Tam bir şey yaratmaya çalıştığımız o günlerde çok zorlandık.
– Birlikte müzik yapmaya başlamanıza sebep olan belli bir olay yahut belli bir proje var mı?
Gönenç: Erdinç ile tanışıyorduk ancak o farklı bir projede çalıyordu. Ben de elektronik müzik yapıyordum ancak hep içimden geçen bilgisayar başında değil, daha “canlı” bir müzikti. Şarkıları gitar, klavye ve vokal ile yazıp sonradan elektronik öğeler ekleyerek çalışmayı denedim. Bir gün eş dost toplaşmasında bu şarkıları çaldım, ilk versiyonlar çok parlak değildi tabi ama Erdinç’in dikkatini çekti. Aklımdan geçen soundu onun da fikirleriyle nasıl realize edebiliriz diye konuştuk.
Sonrasında bizim de bir parçası olduğumuz Partapart’ın, o sene ikincisi düzenlenen Indiecity festivaline iki ay kala “Biz bu işi festivale yetiştirelim” dedik ve 20 gün kapattık kendimizi stüdyoya. O 20 gün ve ilk Peyote konseri bu grubun temellerinin atıldığı zaman oldu.
–Şarkılarınızın tamamını dinlediğimizde bütün olarak anlattığı bir şey var ortak ama tanımlayamadığımız bir his ve öğrendik ki bir mottonuz varmış 🙂 ‘Your fellow space traveller’ bundan bahseder misiniz biraz?
Gönenç: Tüm bu fikirler uçuşma aşamasındayken o zamanlarda oynadığım Sword&Sorcery siye bir oyundan esinlenerek aklıma “Astrofella” ismi geldi. Sadece bu isim kendi başına bir çok şarkı sözünün, görsellerin, mottoların fikir babası oldu. “Melodramatic Astronaut” gibi, grubu karakterize eden bir back story oldu aslında bu isim. Sonrasında yavaş yavaş bu fikirden uzaklaştık ama güzel bir başlangıç oldu bizim için.
Erdinç: Günlük hayatta öyle olmamamıza rağmen, Gönenç ile bir araya gelince çok da neşeli bir şey çıkmıyor ortaya. Bir Thom Yorke üzgünlüğü değilse de bizde de yoğun bir melankoli var. Müzik insanın içinde yaşadıklarını anlatabileceği en iyi platform ve bu çok güzel bir şey. Aslında ikimizin de içimizdeki karanlığı müziğe aktarmamız akıl sağlığımızı korumamıza yarıyor. İyi ki müzikle tanışmışız ve müzik bizi beslemiş. Herkes bir takım zorluklar yaşıyor ama biz bunu bu şekilde avantaja dönüştürdük. Bu işin bize nefes aldırdığını- özellikle de ara vermiş olduğumuz bu son süreçte gördük. Biz müziği hiçbir zaman iş olarak görmedik zaten. Bundan dolayı bu bizim kendimiz olduğumuz anlar oldu. Bu çok önemli.
-Sizi benzeri gruplardan, dinleyicinin gözünde ayıran, belki de bu işi bir özgürlük alanı olarak yaşıyor olmanız…
Erdinç: Aynen öyle. Biz hiçbir zaman müziği birileri beğensin diye yapmadık.
-Kişisel olarak sevdiğiniz dinlediğiniz sizi etkileyen müzisyenler var mı, varsa kimler? Birçok dinleyici Radiohead hissiyatı alıyor.
Gönenç: Ben artık Radiohead dinleyemiyorum. Çünkü zamanında çok fazla dinledik, yaptığımız müzikte ciddi etkileri var. Çok etkilendiğimi biliyorum ve yaptığımız müziğe yansıması biraz da çekindiriyor beni. Aynı şekilde Atoms for Peace, James Blake, Moderat, Weval, Other Lives, The Acid gibi isimlerden de çok etkilendik. Sadece müzik değil aslında, izlediğimiz bir filmden, okuduğumuz bir çizgi romandan bile bir fikir çıkarttığımız oluyor.
-Radiohead cover’ınız çok iyi ve Radiohead şarkısını da zannediyorum ki en iyi siz coverlayarak üstüne birşey koyabilirdiniz.
Gönenç: Biz de “Pyramid Song”u aranje anlamında çok beğeniyoruz. Şarkı müzikal ölçü bakımından baya karışık, bunun üzerine yazılmış bir akademik makale bile var. Orijinali dinlediğinde anlaması zor ama işin gerçeği şarkı 4/4’lük. Bu fikirle şarkıyı bambaşka bir yere çekebileceğimizi düşündük ki öyle oldu.
-Yakın zamanda cover gelir mi tekrar?
Gönenç: Cover yok, remix var. Yakın bir arkadaşımızın Affet Robot diye bir grubu var ve yeni EP çıkarttı. O EP’nin remix albümü çıkıyor, bizden de bir remix var. Enteresan birşey çıktı ortaya, bizi çok heyecanlandırdı. Hatta “tekrar müziğe başlatan remix” diye anlatıyoruz.
-Daha sonra peki?
Gönenç: Son bir buçuk iki aydır oturup yeni bir şeyler üzerine çalışıyoruz. Son dönemlerde benim bir plak sevdam oluştu. Sıkça plak almaya, aldığım plakların da ilgimi çeken yerlerinden sample almaya başladım. Bu sample’larla 2 sene ne yapacağımı bilemedim, ta ki tekrar Astrofella için şarkı yazmaya başlayana kadar… Şu an bambaşka bir disiplinle çalışıyoruz, yine enstrümanlarla ama daha elektronik ağırlıklı ve performans odaklı işler yapıyoruz. Yeni sound biraz daha ritmik, bolca (90’lardan) sample içeren işler oluyor.
-Sizi bir arada ne zaman dinleyeceğiz?
Gönenç: 24 Ocak’ta Babylon’da, Andrew Weatherhall öncesi çalacağız. Yine bir Partapart gecesi, eski dostlar Men With A Plan de çalacak. Tahminimizden erken geldi ilk konser ama bütün çalışmaları da hızlandırdı.
-Astrofella küllerinden doğacak…
Erdinç: Aynen öyle. Biraz şaşırtacağız dinleyiciyi.
-Heyecanla bekliyoruz çalışmalarınızı …