New Blue Sun‘ın varoluş gerçekliğinde tartışılmaz şekilde komik unsurlar var. Sadece absürt derecede uzun ve mizahi şarkı başlıklarından -ki bazıları cidden inanılmaz komik- bahsetmiyorum. 1990’larda ve 2000’lerde hip hop’ı sayısız başka türle sentezleyerek sahnenin çehresini değiştirmiş efsane ikili OutKast‘in bir yarısının neredeyse 20 yıldır beklenen ilk solo çalışmasının deneysel, doğaçlama, 90 dakikalık ve flüt temelli bir new age/ambient projesi olmasında duyar duymaz “Ne?” deyip kıkırdayacağınız bir zıpırlık var kesinlikle. Belki André 3000 (gerçek adıyla André Lauren Benjamin), OutKast dağıldığından bu yana çeşitli düetlerde rap performansı sergilemişti; ancak tümüyle kendine ait bir yaratıcı proje nihayet kulaklarımıza ulaştığında akla gelebilecek her açıdan kimsenin beklemediği bir formatta zuhur etti.
Benjamin’in kasıtsız muzipliğinin müzikseverler arasında anında çokça konuşulması, hatta bir meme materyaline dönüşmesi kaçınılmazdı; tam olarak da öyle oldu. Örneğin albümü Radiohead’in Kid A‘i ile birlikte müzik tarihinin en iyi “ters köşesi” ilan edecek kadar gereksizce iddialı birtakım görsellere anında internette rastlar olduk. Anlayacağınız New Blue Sun, duyurulduğu andan itibaren çok hızlı biçimde kendine has bir popüler kültür fenomenine dönüştü. Reddit, Rate Your Music gibi online forum platformlarında ise nice müzik nerd‘ü, matrak-manyak bir müzik figürünün “yoga albümü” yayımlaması olarak tasvir edebileceğimiz bu akıl uçuklatan hadiseye dair kendi görüşlerini sunuyor. Peki sonuçtan memnun muyuz? Ne beklediğinize ve kim olduğunuza göre bu sorunun cevabı değişir, bu yazıdan çıkacak sübjektif cevap ise evet.
Öncelikle şunu belirtelim: New Blue Sun baştan sona profesyonellikle bezeli, kusursuz (o ne demekse) ya da alanında çığır açan yenilikçi bir çalışma değil; aksine bazı noktalarda tanıdık ve hatta çok samimi bir biçimde amatör tınlıyor. Benjamin’in albümü dünyayla içi tamamen rahat bir şekilde paylaşmasının ana sebeplerinden birinin “kendisini bir alanda yeniden küçük bir çocuk gibi hissetmesini sağlaması” olduğunu öğrendiğinizde bahsettiğim samimiyetin doğasına dair çok içten ve derin bir şeyleri kavrıyorsunuz. Benjamin çoktandır adı saygınlıkla özdeşleşen, iki nesli derinden etkilemiş bir rapper zaten; burada ise kendisine evrensel övgü getireceğine hiç emin olmadığı yepyeni bir şeylerin heyecanını yaşıyor. Doğrusu kötü bir iş de ortaya koymuyor, zaten zatı muhterem her ne kadar hâlâ üflemeliler dünyasının amatörü olsa da bir süredir gizli gizli başka sanatçıların albümlerinde flüt çalıyormuş. (Kero Kero Bonito daha yeni bu sanatçılardan biri olduklarını itiraf ederek gönül tellerimizi titremeyi başardı.) Burada da Benjamin bir flütle değil, o dünyanın çeşitli fertleriyle hemhal oluyor: Kontrbas flüt, wind controller… Üstelik kendisine Carlos Niño, Mia Doi Todd, Deantoni Parks gibi harika müzisyenlerden oluşan bir kadro eşlik ediyor ve tabloya gitar synth, çan, davul, bas, sintir, bitki (evet, bildiğimiz bitki) gibi çeşit çeşit renkte fırça darbesiyle katkıda bulunuyorlar.
Hayli meditatif bir tonda çalışan şarkıların kimisi döngüsel melodiler içeriyor; kimisi giriş, gelişme, sonuç içeren yolculukları resmediyor. Soyut sanat, arka plan müziği, ayin müziği; adına ne derseniz deyin. Bir buçuk saat boyunca hayli sakin ve içsel birtakım ses mozaikleri sizi bekliyor. Sonik yapılanma düzleminde daha önce yapılmamış, denenmemiş denklemler var mı karşımızda? Muhtemelen hayır. Peki yapılan şeylerin otantik heyecanı, Benjamin’in heyecanı bize geçiyor mu? Bana kalırsa evet. Bu da New Blue Sun‘ın ruhunu tüm çiğliklere inat ışıltı dolu yapıyor.