Hollandalı Jasper Verhulst, Anadolu müziğine olan düşkünlüğünü Altın Gün formunda faaliyete geçirdiğinde grubun böyle bir ivme yakalayacağını öngörmüş müydü, bilinmez. Ancak olanlar oldu, biri aslen Türk (Erdinç Ecevit) 5 Amsterdamlı arkadaş yanlarına doğma büyüme İstanbullu Merve Daşdemir‘i de alınca hem dışarıda hem de burada sevilen bir ekibe dönüştü Altın Gün. Vokaller de, müzik de yerli olunca bilhassa buralı bir ekip oldular sayılır, haliyle millet de bağrına bastı çoktan. Bu yazının kaleme alındığı şu günlerde İstanbul’u sarsmaktalar.
Gece adını verdikleri ikinci ‘uzun’ sarsıntıları, kendilerinden beklendiği üzere Anadolu’nun ölümsüz türkülerine yeni bir nefes üflüyor, onlar üfledikçe eserler hem yeni baştan yaratılıyor, hem de bir o kadar tanıdık kalıyor. Neşet Ertaş‘tan (“Yolcu”, “Leyla”), Aşık Veysel‘den (“Anlatmam Derdimi”, “Derdimi Dökersem”), Hüseyin Turan‘dan (“Vay Dünya”), Aşık Sümmani‘den (“Ervah-ı Ezelde”) ödünç alınan efsaneleri Altın Gün tınısında şekillendiriyorlar. Anonimlerden “Süpürgesi Yoncadan”‘ı adeta oryantal bir Star Trek uyarlaması için yeni baştan yazıyor, “Gesi Bağları”‘nı biraz fazla kısa ve tekinsiz bir hale eviriyor, “Kolbastı”‘ya ise yeni baştan bir anlam yüklüyorlar.
Gece, Altın Gün için bir dönüm noktası niteliği de taşıyor aslında: Zıpır, ironik, deneysel; sözleri de absürt bir Yeşilçam filminden fırlamış gibi görünen “Şoför Bey” grubun ilk orijinal bestesi. Bir doğaçlama ürünü aynı zamanda. Belki de benzerlerinin ilk örneği. Sonuçta Altın Gün’ü bağrımıza basmamız, eskilere getirdikleri yorumlar kadar tutturdukları orijinal sound’un da bir neticesi. Bu sound’un içinden daha önce görülmemiş ne besteler çıkabilir diye merak etmeden edemiyor insan. Ama elimizdeki hazır materyalin de bir o kadar engin ve zengin olduğunu kabul etmeli! Ne olursa olsun, daha fazlasına daima hazırız.
PUANLAMA: 8/10