St. Vincent – Masseduction (2017)

Provokatif bir müzik yapıyor Annie Clark. İnsanın içinde anında bir şeyleri harekete geçiren, ama ne için kışkırtıldığımızı asla anlamadığımız, öngörülemez bir müzikten bahsediyorum. Popun en alternatif, alternatifin en avantgard, avantgardın en pop tonunun peşine düşen Clark yıllardır St. Vincent adıyla çıkarıyor albümlerini. Subjektif özellikleri bir kenara bırakıp objektif olana odaklanırsak, Clark’ın Berklee’de aldığı müzik eğitiminin, St. Vincent albümlerindeki geniş tarz skalasına ciddi bir katkısı olduğu kesin görünüyor. Esasında St. Vincent ismi müzik dünyasında o kadar fazla ekol için bir anti-kahraman imajına sahip ki artık, Clark’ın müziğinin hitap ettiği belirli bir kesim bulmak da iyice zorlaştı. Önümüze henüz yeni sunulan MASSEDUCTION ise uzaktan Clark’ın en ulaşılabilir ve ayrıksı albümü gibi durmasının yanında, kışkırtıcılığını daha adı ve kapağından başlayarak hissettiren, kendi kimliğinin gücünü sonuna kadar kurcalamaya kararlı görünen bir albüm.

MASSEDUCTION’daki şarkıların büyük bir kısmını yaratan kuvvetin, Clark’ın eski yavuklusu Cara Delevinge’le yaşadığı ayrılık süreci olması kuvvetli bir olasılık. Sözlerde de bu teoriye paralel acılar hüküm sürüyor, “How can anyone have you and lose you and not lose their minds too?” gibi sözlerden bahsediyorum. Benzeri bir acı müziğe de yadsınamaz bir biçimde yerleşmiş, ama kör göze parmak sokarcasına değil. Onun yerine çoğu zaman sizi ne hissetmeniz gerektiği konusunda kararsız bırakan, bir sonraki mod geçişini asla önceden göremediğiniz, dengesizliğinde ustalaşmış besteler dinliyorsunuz. Sanatçının kimliğinin gücü de tam olarak bu konseptte zirveye ulaşıyor sanki: St. Vincent ile Annie Clark el ele vermiş, asıl kişilik ile alter egodan oluşan bir birleşim yaratmışlar bu albüm için. Kendi dertlerini gözden geçiren, hınzır bir varoluşçu var karşımızda. Eli kalem ve enstrüman tutuyor, o da bu imkanlarını değerlendirmeye karar vermiş. Bakalım ortaya nasıl bir şey çıkmış.