Melody’s Echo Chamber – Bon Voyage (2018)

1960’ların halüsinatif dönemlerinden günümüze gelen psychedelic müzik, kendisine göre daha saldırgan olarak betimlenmiş punk, post punk, new wave gibi akımların temelinde her zaman vardı.

Kendini bu dünyalarda yer yer belli etmiş, yer yer de gizlenmeyi tercih etmiş olan bu müzik türü metafiziğin ve sürrealizmin birleşmesi ile kişileri genelde anamorfik bir düzleme çekmiştir. Doğa üstü olarak kabul edebileceğimiz tek bir perspektiften birden fazla açı alma durumu ile meraklılarına farklı bakışlar sunmuş ve sunmaya da devam ediyor.

Zaten alternatif dünyalara tüm bu olumsuzlukların içerisinde kim hayır diyebilirdi ki? Hele de son zamanlarda özellikle shoegaze ve dream pop gruplarının üzerine sinen bu bulut üstü özellikler bir süre sonra kendisinden oldukça keyif alınan ve türetilmeye çok müsait bir hal aldı.

Bize yine bu kaleydoskoptan dünyaya baktıran ama her şeyden önce ismiyle dikkatleri üzerine çeken psychedelic dream pop grubu Melody’s Echo Chamber aslında Fransız kökenli. Bu grubu ilginç yapan parametre ise herkes tarafından şanssızlık olarak görülen, ama sonucunda ve hatta sayesinde meyvelerini topladığını düşündüğüm bir takım talihsizlikler.

Grubun güzel ismi Melody Prochet ilk albümünü Fat Possum Record etiketi ile 2012 yılında yine grubun ismi olan Melody’s Echo Chamber’ı ortaya koyuyor. Albümde özellikle I Follow You ve Some Time Alone, Alone tadından yenmiyor. Tabii o sırada işin içerisinde Tame Impala’nın Kevin Parker’ı var. Bu ikili hem devasa bir aşk yaşıyor hem de albümü beraber oluşturuyorlar. Biri çalıyor diğeri söylüyor durumu. Zaman zaman bu grubun tutmasında Parker etkenin varlığından sürekli söz edilse de sonrasında yaşananlar kendi kendini kanıtlar cinsten.

Çünkü tam Prochet ikinci albümü ile gelecekken ortalık sessizliğe bürünüyor çünkü Melody ölümcül bir trafik kazası geçiriyor ve aylarca hastanede yatıyor. İşin güzel tarafı burda başlıyor ki o da pes etmeden tekrar ayağa kalkıyor ve bu sene BonVoyage’ı ortaya koyuyor.

Sonuç olarak bu türde babalar ve çocukları diyerek The Doors, Jimi Hendrix, Pink Floyd, Jefferson Airplane, Deerhunter, Animal Collective, Warpaint gibi eskilerden ve yenilerden birçok grup sayabiliriz.

Ethereal (Ruhani, bu dünyadan olmayacak derecede olağanüstü) içerikli her çalışma kitlesini seyahate çıkardığı ve özgün olduğu kadar var oluyor. Belki de bu nedenle onlar için sonsuzluk mümkün olabiliyor. Prochet’in ise özellikle bu albümde özgün olmak konusundaki çabası yaptığı işe sürekli yeni bir şeyler katmaya çalışması. Bunu da Desert Horse’daki anadolu pop ezgilerini de entegre etmesinde görebilirsiniz.

Ayağı sendeleyince siyahı değil hayatın ara renklerini de görenler için geldi bu sefer.

İyi haftalar.