GY!BE – Luciferian Towers (2017)

Tanrı katından düşüp gelmiş bir başka anarşist senfoniye daha hoş geldiniz. Bu yepyeni aydınlanma seansının yazarı, yıllardır yaptığı işlerin kudretiyle hepimizi hayrete düşüren Kanadalı ekip Godspeed You! Black Emperor’dan başkası değil. Zamanımızın en orijinal duruşlu oluşumlarından biri olan bu ekip, gerçek bir sanat ütopyası gibi hareket etti yıllardır: Şöyle bir girip çıkmalarına rağmen gruba fanzin yazarları misali kendi vizyonlarını katabilmiş üyeler; anın akışında canlı olarak prova edilip stüdyoya sokulan kompozisyon şelaleleri, Banksy’ninki kadar orijinal ama bir o kadar da muğlak seyreden bir politik duruş… Banksy’nin aslında birçok insanın meydana getirdiği bir kolektif olduğu yönündeki teorileri de göz önüne alırsak GY!BE ile aralarında düşündüğümüzden fazla paralellik olduğunu keşfedebiliriz. İki oluşum da ölümsüzleşmeye müsait ve yapıcı olduğu kadar yıkıcı şaheserler üretmeyi iyi biliyor. Bu anlayışı sese dökmeyi tercih eden GY!BE’de ise dümenin arkasındaki isimler belli: Mike Moya, Efrim Menuck ve Sophie Trudeau gibi vizyon sahibi dâhileri barındıran 9 kişilik dev bir bando. Kaos tanrılarının müziğini bize ulaştıran çılgın ekip şimdi de yeni oturum Luciferian Towers ile karşımızda.

Albümün içine düşülen notlarda bir çeşit “manifesto” yer alıyor; bu notlara göre albüm “yanan bir teknenin ortasında, komünal bir karmaşa içerisinde ve korkunç bir zevkin peşine düşerek” kaydedilmiş. Bir de “nüfuzlu patronlara” gönderilmiş bir istek listesi var; “sınırlara hayır, yabancı işgaline hayır” diye başlayıp “İsrail’e ihracat olmasın!”gibi çok daha mutlak bir ifadeyle sona eriyor bu liste. Bu notlar aslında kimi GY!BE albümlerinde olduğu gibi Luciferian Towers’ta da sözsüz bir müziğin ilettiği mesaj olarak işlev görüyor. Devir Lusifer’in yükselen kulelerinin devri, hele dünya politikası böylesine yoğun bir keşmekeş içerisindeyken gördüğümüz çoğu grup da bu konuda bir şey söyleme ihtiyacı duyuyor. GY!BE’nin ise bu duruşu sergilerken kendine has bir tarzı var; sanki şarkılarda açık açık hiçbir şey söylemeyerek yeni bir dil yaratmaya çalışıyorlar, daha fazla insana, lisana olduğu gibi ulaşıp sarsacak bir uyarı vuruşu gibi geliyor kulağa her albüm. Yollanan mesaja odaklanmamız şart mı bilinmez, daha ziyade yollanan müzikten ilahi bir işaret almamız bekleniyor sanki.

Elimizdeki müzik temelde 2 uzun uvertür ve 2 perdeden oluşuyor. Bunların içinde “Fam/Famine” ile “Anthem for No State” gibi başlıkların varlığı albüme dair yeterince şey söylüyor aslında; ama en heyecan verici kısım bu protestlik değil, tavırla birlikte yürüyen o enfes müzik. Mesela “Bosses Hang” gibi bir parça var ki yaşattığı duyguların skalası anlamında bütün bir GY!BE külliyatının klasikleri arasında yerini almaya aday. Asla bitmeyen genişlemelere dayalı bir kompozisyon kendisi; sadece 12 dakikada birbiri ardına patlayan ses, melodi, “riff” bombaları dinliyoruz, bunların hepsi çok makul ama bir o kadar da kabul edilemez bir şekilde bir sonraki müthiş anı yaratıyor ve söz konusu perde böylece sonsuzluğun içinde yankılanıp sönmek bilmiyor. Onu takip eden “Fam/Famine”, tıpkı açılış parçası “Undoing a Luciferian Towers” gibi kaotik ses düzenlemelerine sırtını yaslayan bir “ara şarkı”. İkisi esasında aynı provada doğmuş bir eserden alınmış kesitler. Bu kısacık albümü kapatma gafletinde bulunan “Anthem for No State” ise çok daha kasvetli bir güzellik, yavaş yavaş inşa edilip son saniyelerde yıkılan bir kuleyi getiriyor akıllara. Kaotik bir umut aşılıyor biz alımlayıcılara.

Şarkı yazımını kelimenin tam anlamıyla yüceleştirmeyi kendine görev edinen GY!BE, yeni albüm Luciferian Towers ile politik kökenlerine dair sualleri her zamankinden çok üstüne çekmeye hazır görünüyor. İnsanı yükseldikçe alçalan bir düzendeki varoluşuyla yüzleştiriyor, hisse dayalı lisanlarındayıllardır vermedikleri kadar güçlü bir mesaj veriyorlar; hem de kendi standartlarında oldukça aleni bir şekilde yapıyorlar bunu. Sevdiğimiz grubu özel yapan şeyleri hatırlatan, gücünün farkında olan ve son derece özgüvenli bir albüm dinliyoruz.İnsanı kendine getiriyor. Sanata, değişime olan inancımızı tazeliyor. Sanat, sanat seven bir toplum içindir belki de. Emin olmak için işaretleri izlemeli.