Glasxs: Bağımsız Müziğin Gücü Kulaktan Kulağa Yayılmasında

Hazırlayan: Tuğçe Yapıcı

Geçtiğimiz hafta ilk Türkçe single’ı Mavi Toz Ormanda’yı duyuran Glasxs ikilisinden Melis ile vakit kaybetmeden bir röportaj gerçekleştirdik. Glass’ın nasıl Glasxs’e dönüştüğünü, Ankara’dan İstanbul’a nelerin değiştiğini, single tanıtımı için Thunderclap’i kullanmaya nasıl karar verdiklerini konuştuk. Bunca zamandır kendileriyle hiç röportaj yapılmamış olmasına üzülsem de ilkinin bana nasip olmasından bir hayli memnunum. İlk röportajları diğerlerinden biraz daha fazla seviyorum. 

Yakın zamana kadar sizi Glass ismiyle tanıyorduk, isim değişikliğinin sebebi nedir?

Glass isimli çok fazla grup olduğunu fark ettik. Biri 1960’lardan bir progresif rock grubu hatta, 2016’da albüm de çıkartacaklarmış. Bir diğeri İngiliz bir ikili. iTunes, Apple Music, Spotify gibi tüm dijital platformlarda sorun yaratıyordu bu durum. Önceden paylaştığımız tekliler 1960 Glass’ının profiline gitti pek çok yerde. Biz de FKA Twigs, The Weeknd örneklerinden ilham aldık biraz. Bilenler bilir, FKA Twigs önceden Twigs’miş, benzer sorunlarla değiştirmiş ismini. The Weeknd de öyle. FKA Glss olmayalım dedik, Glasxs’i bulduk, galaktik geldi, yeni bir enerji oldu, güzel oldu.

Peki Glass ya da yeni ismiyle Glasxs duo olarak nasıl ve ne zaman bir araya geldi? Daha önceleri nerelerdeydiniz, hangi uğraşlarla iştigal ediyordunuz, sizleri hangi projelerden hatırlayabiliriz?

Glass benim solo projem olarak başladı, İnanç (Grey Owl) ile konserler başladığında çalışmaya başladık. Yıllardır birlikte müzik yapıyoruz aslında İnanç’la. Ben Ankara’da Bilgisayar Mühendisliği okuyordum, İnanç da İnşaat Mühendisliği. İlk sene, Radiohead cover’ları çaldığımız bir grubumuz vardı. Daha sonra No Lemon isimli bir trip-hop grubu kurduk. No Lemon’ın yeri çok başkadır bizde, çok eğlendiğimiz konserler verdik Ankara’da. Sonra hepimiz bir yerlere dağıldık, ben Londra’ya Müzik ve Ses Teknolojileri yüksek lisansı yapmaya gittim. Orada Cloud Shaped Cloud diye bir grubumuz vardı. İnanç da Parfüm (POİ) ile çalıyordu o sırada. Döndüğümde başladım Glass olarak müzik yapmaya. Sonra konserler için İnanç’a gittim yine birlikte çalalım diye, başından beri ona dinletiyordum zaten şarkıları, o da seviyordu sağ olsun, bu şekilde tekrar bir araya gelmiş olduk. Sonra baktık, konserlerde çalmanın ötesinde, birlikte müzik yapıyoruz yine, o zaman duo olarak devam ediyoruz dedik, isim değişikliğinin bir başka nedeni de bu oldu.

Daha önce de Türkçe cover’lar yapıyordunuz ama Mavi Toz Ormanda kendinize ait ilk Türkçe parçanız. Bu değişimin müziğinizin göreceği ilgide bir fark yaratacağını düşünüyor musunuz? Ülkemizde dinleyiciye ulaşma konusunda dilin önemini nasıl görüyorsunuz?

Özellikle bizim yaptığımız türde bir müzik için, Türkçe yaptığımız şeylerin ne kadar sevileceğine dair hiçbir fikrimiz yoktu, hatta ben biraz kötümserdim de bu konuda. Kimse Bilmez, Senin Gibi’den biraz daha deneysel ve uzun. Hatta o kadar uzun dinlemek istemeyen olursa diye kısa bir versiyonunu da paylaşmıştık. Birileri çok kötü kızacak, “bu ne biçim müzik, ne yapmışsınız güzelim şarkıyı” diyecek diye korkular içindeydim. Nedenini de tam bilmiyorum, çünkü aksine üretim sürecinde çok heyecanlıydım, çok duygulanıyordum, ortaya çıkan müziği çok seviyordum. Neyse ki o hissi verebilmişiz, güzel şeyler oldu. Hatta Senin Gibi de, Kimse Bilmez de paylaştığımız İngilizce şarkı ve coverlardan daha çok ilgi gördü. Bu sebeplerden, evet ilgide fark yaratacağını düşünüyoruz. Ama nasıl ve ne boyutta bir fark olur orasını kestiremiyoruz.

Üretim süreci ile ürünü paylaşma arasında müzisyende oluşan bahsettiğin bu duygu durum karmaşasının sebepleri neler sence?

Kimse Bilmez özelinde, eğer üretim sürecinde böyle paranoyak düşünceler olsaydı ortaya bambaşka bir şarkı çıkardı galiba, ya da hiç çıkmazdı. Neyse ki ikisi birbirinden bağımsız süreçler. Genel olarak da, severek yaptığınız bir şey var, bunu dinleyenler de sevsin istiyorsunuz, herhalde burada çıkıyor bu karmaşa. Glasxs, Glass öncesinde bunları hiç düşünmüyorduk, o zaman hayat çok kolaydı. Ama şimdi, bir de paylaştığımız tüm şarkıların gidişatı hiç tahmin etmediğimiz şekilde geliştiği için, paylaşırken ister istemez “acaba neler olacak” başlıklı sorular oluyor kafamızda. Bir de bir şeyler kötü gelişirse kafaya takmadan edemeyiz, üzülürüz diye oluyordur belki de.

Mavi Toz Ormanda 2016’da yayınlanacak ilk albümünüzün ilk single’ı. Kısaçalar mı uzunçalar mı gelecek ve yayınlanma zamanı yaklaşık olarak belli mi?

Aslında Mavi Toz Ormanda yayınlayacağımız ilk albümümüzden bir single değil, o aslında Türkçe başka şeylerin habercisi. İlk albümümüz, başından beri üstünde çalıştığımız İngilizce albüm olacak. Yayınlanma zamanı biraz belirsiz. Ekim 2014’ten beri tarih veriyoruz, hiçbir şekilde uyamadık tarihlere. Bir yandan çalışma hayatı, bir yandan bilgisayarımın çalınması derken ertelene ertelene bu tarihe kadar geldik. Şu sıralar aslında sonlarındayız çalışmaların, çok seviyoruz şarkıları, çok heyecanlıyız yani. Çıkış tarihini duyurmayı da dört gözle bekliyoruz.

Geçtiğimiz sene gerçekleşemeyen Nublu konserinin öncesinde ekipmanlarınızın kaybolması ile ilgili yaşadığınız olayı sosyal medyadaki paylaşımlarınızdan okumuştuk. Sonrasında ekipmanları yeniden temin etmek nasıl bir maddi ve manevi külfete sebep oldu? Bu yaşadığınız deneyim müzik yapmaya, konser vermeye ve genel olarak bu ülkede müzisyen olmaya karşı bakışınızı nasıl etkiledi?

Evet, Nublu konseri öncesinde sahneden Macbook Pro’m çalınmıştı. Bir süre sürekli polislerle görüşüp bulunması hayalleri kurduk, ama olmadı. Bir süre de umutsuz bir bilgisayarsızlık dönemi oldu. Harici diskim Mac formatlı olduğu için bir türlü yedeklerime de ulaşamadım, en son ne zaman yedek aldığımı da hatırlamıyordum. Sonra bir şekilde bakabildim, müzik projelerinden çok fazla bir şey kaybetmediğimi görüp havalara uçtum. Çünkü herkes “olsun sen yaptın, yine yaparsın” diye tüm iyi niyetleriyle moral vermeye çalışıyordu ama matematik yapmadığımız için, durum pek de öyle değildi. Yeni bir bilgisayar almam gerekti tabii, tabii ki maddi olarak sıkıntılı bir durum oldu. Manevi olarak zaten çok anlayamadığımız bir süreç oldu 22 Mayıs’tan o yazıyı yazana kadar geçen üç ya da dört hafta. Sonrasında da hem müzik hem de işle ilgili aksayan çalışmalar, albüm projesi, “acaba her şey gitti mi, Sirkeci’ye gitsek ikinci elciler varmış, ya orada çıkarsa?” soruları, gittigidiyor’a sahibinden’e belki satıyorlardır diye bakıp durmalar… Bir de o sıralarda filmlere foley yapmak için şirket açmıştık. Tam o dönem stüdyo hazırlığı ile de uğraşıyorduk.

İstanbul aslında bambaşka bir yer. Ankara’dayken gördüğümüz müzik sektörü, burada işin ortasına girince bize çok farklı geldi. Biraz korkuttu da açıkçası. Ama kendimizi bildiğimizden beri müzikle haşır neşiriz ve yaptığımız müziği çok severek yapıyoruz, müzik yapmadan da duramıyoruz. O yüzden o şaşkınlıkları attıktan sonra, çalınan şeyin yerine yenisini geç de olsa güç de olsa koyduktan sonra geriye bakmanın pek bir anlamı yoktu.

Bir de işin şöyle bir boyutu var, o gün olanları anlattığım yazı sonrasında bir sürü muhteşem insan günlerce destek mesajları yazdılar, o kadar anlamlıydı ki… Çünkü bir güven sarsılması oluştu, Ankara’da yıllarca başımıza böyle bir şey gelmemiş, İstanbul’a taşındığımız ilk yıl bu oluyor. Ankara’da gülümseyerek geçen teyze, burada kötü kötü bakıyor. O yüzden biraz neye uğradığımızı şaşırmışken gelen o desteği hiçbir zaman unutmayacağız.

Bu arada Melis sen hâlâ Ankara’da mı yaşıyorsun? Müzik piyasası bakımından İstanbul’un merkez olduğunu düşünerek soruyorum; İstanbul dışında yaşayan bir müzisyen olmanın zorlukları neler?

Ankara’daydım, 2014’te İstanbul’a taşındım. Ankara ve İstanbul gerçekten her açıdan çok farklı, Ankara’dayken sadece orada müzik yaptığımız, İstanbul’a ulaşmayı oradayken denemediğimiz için, işin o kısmının zorlukları hakkında çok fazla konuşamayız belki ama tabii ki neredeyse her sektör gibi müzik sektörü de burada yaşıyor ve buradaysanız daha avantajlı oluyorsunuz.

Ankara’da sizin müzik türünüzde konser verebileceğiniz hangi mekanlar var? Yani konu konser vermek olduğunda Ankara’da işler ne derece parlak/ne derece zor?

Ankara’da IF Performance Hall ve üniversite şenliklerinde çıktık hep. IF her zaman herkese kapılarını açıyor. Muhteşem insanlar. Eski gruplarımızdan beri bizim için yerleri hep ayrıdır. Arada sırada Son Feci Bisiklet’in de IF’te konserleri olduğunda “evimizdeyiz” demesi mesela, şahane geliyor. Bizim hiç konser vermediğimiz Noxus, Kite gibi mekanlar da var, umarız oralarda da çıkarız. Ancak çalabileceğimiz başka çok fazla yer de bilmiyoruz.

Onun dışında Ankara’da İstanbul kadar konser verilebilecek mekan yok tabii, ama sanki bizim yaptığımız müzik için konuşursak, biz İstanbul’da da çok yer bulamıyoruz galiba. Bazı yerler hiç dönmüyor, bazı yerler “tarzımız değil sizin müziğiniz” diyor.

Glass projesinin başlangıcından bu yana çalışmalarınızı yeterince tanıtabildiğinizi düşünüyor musunuz? İşlerinizi duyurmak için hangi yolları tercih ediyorsunuz? Tanıtım imkanlarını genişletmek için önerileriniz ya da hayalleriniz var mı?

Biz elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz, ama yeterince tanıtabildiğimizi düşünmüyoruz diyebiliriz. Şimdiki her bağımsız müzisyen gibi biz de Youtube, Twitter, Facebook, Tumblr, Instagram gibi sosyal medya araçlarıyla müziğimizi, yaptığımız şeyleri paylaşmaya çalışıyoruz. Bunun dışında, ilk single The Boy With No Soul çıktığında bildiğimiz, severek takip ettiğimiz bloglara, dergilere, özenerek hazırladığımız, içinde şarkıların, şarkı sözlerinin, fotoğrafların olduğu bir elektronik press kit gönderdik. Çok güzel bir yöntem diye düşünmüştük. İlgilenenler sağ olsunlar bize yer verdiler. Hatta o ilk e-postalardan beri bizi hep destekleyenlerden biri Kıyı Müzik’tir, yeri de bizde hep ayrıdır. Günümüzde müzisyenlerin en büyük destekçisi müzik blogları / sayfaları oluyor. Bu çok mutluluk verici bir şey. Yalnız olmadığınızı hissediyorsunuz.

Ama sanıyoruz elektronik press kit konusu da biraz tartışmalı. Yurt dışında bazı müzik blogları elektronik press kit göndermezseniz kabul bile etmiyor gönderdiğiniz şeyi.   Mantığı çok normal aslında: “müzik yapıyoruz, heyecanlanıyoruz, insanlara ulaşsın istiyoruz, müzik siteleri / bloglarına, radyolara bakıyoruz, çok güzel paylaşımlar oluyor, yeni yeni müzikler keşfediyoruz oralarda, biz de müziğimizi gönderelim istiyoruz…” Elektronik press kit hazırlama mantığı da burada devreye giriyor, “yaptığımız şeyi derledik topladık, umarız beğenirsiniz”. Gözlemlediğimiz kadarıyla, bazı bloglar, müzisyenlerin onları bulmasından son derece hoşnutlar, çünkü büyük bir havuz var, belki sizin önünüze konmazsa hiçbir zaman keşfedemeyeceğiniz bir şeyler var diyorlar. Ama bir iki siteden de bunun yapay göründüğünü okuduk. O yüzden açıklamak istedik, yani öneri mi bu bilemiyoruz, siz karar verin istedik.

Hayallerimiz de var tabii, daha doğrusu bazen insan dışlanmış hissediyor, bazı platformlara ulaşılması mümkün olmuyor, “Bağımsız Yerli Müzik: Gözümüzün Tam Önünde” yazında değindiklerinle çok bağ kurabildik örneğin.

Gelelim Mavi Toz Ormanda single’ını duyurmak için yürüttüğünüz Thunderclap kampanyasına… Thunderclap’i nasıl duydunuz ve müzisyenlerin pek kullanmadığı bu platformu müziğinizin tanıtımı için kullanmaya nasıl karar verdiniz?

Bu noktada İnanç ve Melis dışında bir de Orçun’dan bahsetmemiz gerekiyor Glasxs hakkında. Orçun aslında grubun üçüncüsü, o da Londra’da Film ve Televizyon yüksek lisansı yaptı. Görsel işlerin koordinasyonuyla, videolarla o ilgileniyor, şarkılarımıza yaptığı geri bildirimler çok objektif ve bizi ileri götüren şeyler oluyor. Bir de süper fikirler buluyor. Hugh Howey isimli bir yazarla ilgili bir şeylere bakarken Thunderclap’e denk gelmiş, bize gösterdi, araştırdık, çok hoşumuza gitti ve kullanmaya karar verdik. Indiegogo, Kickstarter gibi crowdfunding platformlarına artık aşinayız, desteklemek istediğimiz projelere para desteğinde bulunuyoruz, çorbaya tuz ekliyoruz, mutlu oluyoruz. Thunderclap’in de crowdfunding değil crowdcheering olduğunu öğrendik ilk başta, yani konsept çok benzer, aradaki fark ise para desteği değil, duyurma desteği. Duyurmak istediğiniz mesajınızı yazıyorsunuz, yine harf limiti var Twitter’daki gibi. Sonra hedefinizi seçiyorsunuz, biz bu noktada 100 kişi hedefini seçtik. Thunderclap’in kendisi de ilk kez kullanıyorsanız 100 kişiden başlayın, isterseniz değiştirebilirsiniz diyordu. Sonra da duyurmaya başlıyorsunuz “böyle bir şeye giriştik, destek olur musunuz?” diye.

Kampanya ne kadar sürdü ve toplamda kaç kişi katıldı? Sonuç olarak paylaşımınız kaç kişiye erişti?

Thunderclap’in önerisi projeye iki hafta vermekti. Ancak biz heyecandan bir haftalık yaptık, 111 iyi kalpli kişi destekledi, Thunderclap’in hesaplarına göre mesajımız 121,165 kişiye ulaştı. Ama tabii onların kaçı o sırada o mesajı gördü, önemli olan bu. Bir de bunun sırf 50 bini, bu tür projelere otomatik destek veren bir Twitter hesabı tarafından gelmişti örneğin. Ve oradaki takipçiler dünyanın dört bir yanından Türkçe bir şarkıyla ilgilenmeme olasılığı yüksek olan insanlar.

Thunderclap’in ücretsiz versiyonunu mu kullandınız yoksa ücretli versiyonlarından birini mi? Ücretsiz versiyonunda kampanya sonunda katılımcıların iletişim bilgilerini içeren bir liste elde etmek mümkün mü?

Biz ücretsiz versiyonunu kullandık. Hayır, katılımcı listesi ya da iletişim listesi yoktu.

Kampanya süresince katılımı arttırmak için neler yaptınız?

Önce sosyal medyadan duyurduk, sonra tek tek iletişime geçtik insanlarla. En önemli kısmı, Thunderclap’in ne olduğunu ve bizim ne için kullandığımızı bol bol anlatmaya çalıştık, “haydi bir hafta gibi kısa bir sürede 100 kişiye ulaşalım” dedik.

Müzikal çalışmaların tanıtımı amacıyla Thunderclap kampanyası yürütmenin avantaj/dezavantajları neler? Uygulamayı kullanırken ne tür zorluklarla karşılaştınız, ilk Thunderclap deneyiminizden ne gibi dersler çıkarttınız?

Öncelikle gözlemleyebildiğimiz kadarıyla, proje gerçekleşmeden projenin konuşulmasının oluşturduğu bir enerji oldu ki bu, işin en büyük artılarından. İlk keşfettiğimizde anlatılmasının bu kadar sıkıntı yaratabileceğini tahmin etmemiştik. Tüm hafta Thunderclap’in amacını anlatan paylaşımlar yapsak da, çoğu arkadaşımız anlamadığını söyledi. Tüm bunların dışında, sitede bir yerleşim problemi olduğunu fark ettik, insanlar proje sayfasına ilk girdiğinde, en üstte tırnak içinde paylaşılacak olan mesajın yazması, “tekli mi çıkmış, onu mu paylaşıyoruz?” sorusunu yaratmış. Aşağıda yazan açıklamanın üstte olması sanki daha anlaşılır olabilirmiş diye düşündük. Bir de, Facebook’tan destek verenlerin bir kısmı sanırım paylaşımın görünürlüğünü “only me” olarak işaretlemiş, orada pek bir etki yaratamadık gibi anladık, bu şekilde olunca inceleme şansımız olamadı çok.

Thunderclap’te bir post vardı, “insanlara detaylı bir şekilde Thunderclap’in ne olduğunu anlatmanız gerekebilir, yoksa like’layıp, paylaşıp geçebiliyorlar, ‘add my support’ u görmüyorlar” gibi bir şeyler yazıyordu. Biz de tam olarak bunu yaşadık, özellikle ilk duyurmaya başladığımızda… Desteklediğini söyleyen arkadaşlarımızın aslında “add my support”a basmadığını, sadece paylaşım yaptıklarını görünce bu konuya da açıklık getirmeye çalıştık, tam olarak sayfaya girip, “support with” ile istediğiniz sosyal medya hesabını seçip, “add my support”a basmanız gerekiyor dedik. Tüm bu kafa karışıklarının arasında, mesajı görünce virüs sananlar da çıkmış. Aslında çok iyi anlayabiliyoruz, daha önce pek rastlanmayan bir yöntem, bir de üstüne timeline’ınızda aynı mesajın paylaşıldığını görüyorsunuz bir anda, biz de hiç haberdar olmasak, o mesajları görünce ilk olarak “spam mi bu?” diyebilirdik.

Tüm bunları düşününce, artıları da eksileri de oldu, belki de Thunderclap’in kendi kullanımını duyurması için bir Thunderclap açılabilir. 🙂 Şaka bir yana, destekleyen herkese binlerce kez teşekkür etmek isteriz bu vesileyle bir kez daha.

Çalışmalarınızı tanıtmak için Thunderclap’i tekrar kullanmayı düşünür müsünüz? Kullanacak diğer müzisyenlere tavsiyeleriniz neler?

Biz şimdilik kullanmayı düşünmüyoruz. Naçizane tavsiyemiz, Thunderclap’in ne olduğunu  ve desteklemek için tam olarak ne yapılması gerektiğini açık olarak yazıp/anlatıp paylaşmaları. Umarız kullanımı yaygınlaşır, duyulup bilindikçe bizim karşılaştığımız sorunlar da ortadan kalkar diye düşünüyoruz. Çünkü başından beri söylediğimiz gibi, bağımsız müziğin gücünün kulaktan kulağa yayılmasında olduğunu biliyoruz. Thunderclap, crowdfunding platformlarındaki “param olmadığı için destekleyemedim” durumuna da bir çözüm olarak oluşmuş. Kullanacaklar olursa, destek için buradayız!

Vakit ayırıp deneyiminizi diğer müzisyenlerle paylaştığınız için teşekkürler. Benim soracaklarım bu kadar, son olarak sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Bir de tabii kesinleşmiş konser tarihleri varsa onları da öğrenelim…

Asıl biz teşekkür ederiz, hem sana hem Kıyı Müzik’e çok çok teşekkürler, gerçekten şahane insanlarsınız.

Maalesef son yaşanan terör olayları nedeniyle iki kez ertelenen bir Bronx Pi konserimiz vardı, bu aralar onun tarihini belirlemeye çalışıyoruz. Bir de yaz için tatlı bir sürprizimiz var ama hala sürpriz.

Not: Thunderclap hakkında daha fazla bilgi edinmek için bknz. Thunderclap nedir ve müzik tanıtımında nasıl kullanılır?