2018’i Geride Bırakırken: “Sessions” Çeşitliliği ve Üretim Mekanlarının Seyrine Bakış

Yıl içinde ara sıra müzik ve mekan ilişkisinden bahsettik. 

“Çalmak, dinlemek, prova yapmak ya da bestelemek gibi müzik performansıyla ilgili herhangi bir eylem”e karşılık gelen musicking teriminin varlığı bunun için gerekli gazı vermişti. Önden yıllar içinde farklı mekanları kullanan “sessions” ortamları ile video serilerini, ki 2018 kazanımı olarak Yeniköy Kitapçısı’nda gerçekleşen K İ T A P Ç I’yı unutmadan, hızlıca özetledik. Aklımıza daha çok taktığımız ise herhangi bir oluşumdan bağımsız şekilde değişik mekanları kullanan müzisyenler olmuştu. Buradaki çıkış noktamız da Ikaru’nun Ankara Kalesi’ndeki performansıydı. Peyk’in bu yıl bir akustik gitar ve bavul ile gerçekleştirdiği iki parçalık plaj performansını da, gecikmeli olarak, not edebiliriz.

Böylece maksat konservari (tadımlık) performans olduğunda, kullanılabilecek mekan çeşitliliğinin ne kadar artabileceğini “sessions” faaliyetleriyle tekrardan gördük. Peki bir zamanlar “sessions” ifadesiyle doğrudan bağdaştırabileceğimiz kayıt ve prova stüdyolarında durumlar nasıldı? 

ABD’deki söz konusu stüdyolara yönelik alışılmadık bir haber görmemin ardından, yıl içinde bizdeki ilgi çekici faaliyetler gerçekleştiren stüdyolara göz atmıştım. Bunun üzerine, üç yıldan beri son dakika konserlerle bağımsız sahneye stüdyo kültürünü hatırlatarak katkı sağlayan Studio Allegro ve küllerinden doğuşunun ardından gerek Spotify’daki hareketlilikleri gerekse gerçekleştirdikleri atölye faaliyetleri hakkında Babajim Istanbul ile biraz söyleşmiştik. Söyleşiler, stüdyoların günümüzdeki piyasa şartlarında güçlü yanlarını öne çıkarırken bir yandan da kendi rol ve imkanlarını genişletmeye gayret ettiklerini göstermişti. Bu konu iki söyleşiyle sınırlı kalmalı mıydı? Olumsuz yanıtların olabileceğini tahmin ederek konuyu şimdilik biraz toparlamak istedik. 

Söze, on yıl içinde kayıt stüdyolarının geleceğine dair küresel medyada çıkan çeşitli haberlere girmeden, söyleşilerde atıfta bulunduğumuz ABD’deki sektöre dair haberle başlayalım.

USA Today’in, tam bir yıl önce, ulusal veri kurumu çıktıları üzerinden analiz yapan 24/7 Wall St.’i kaynak göstererek yayımladığı “ABD’nin ölmekte olan 24 sektörü” haberinde kayıt stüdyolarının da yer alması, Pro Sound Network’ün aktardığına göre sektör profesyonellerinin sosyal medyada endişeli tepkiler vermesine neden olmuş.

Aynı yayın, bu kaygılandırıcı haberin yetersiz istatistiki veriye kurban gittiğini savunarak ülkedeki kayıt stüdyolarının azalmadığını, ABD Nüfus Sayım Bürosu 2017 verisinin aksi bir tablo çizdiğini belirtiyor. Eleştirilen kaynak, sektörün 2007–2016 yılları arasındaki (görev çeşitliliği veya serbest çalışma durumu gibi faktörleri detaylandırmadan) maaş ortalaması, iş değiştirme ve istihdam oranları ile toplam kayıt stüdyosu verileri üzerinden çıkarım yapmış. Pro Sound Network’ün öne sürdüğü veriler ise, kayıt stüdyolarına dair detaylandırılmış değişkenlerle beraber, 2015’ten bu yana stüdyo sayılarında artış olduğunu gösteriyor. Hatta 2008 Küresel Ekonomik Krizi öncesindeki veriler de dahil edildiğinde, 2015 yılındaki stüdyo sayısı tüm zamanların en yüksek üçüncüsü çıkıyor. Sektörün ABD’deki gelir seyri de Statista’nın öngörüsüne göre önümüzdeki yıl artış gösterecek.

Müzik kayıt sektörü öncülerinden Birleşik Krallık’ta ise görünüşe göre konu özelindeki veriler daha kısıtlı. Örneğin, Measuring Music 2017 raporundan müzik yapımcısı ve kayıt stüdyosu elemanlarından oluşan grubun istihdam oranının 2012’den beri arttığı sadece çok kabaca gözlemlenebiliyor. “Ses kayıt ve müzik yayın hizmeti” başlığı altında Birleşik Krallık Nüfus Sayım Bürosu verileri, IBISWorld’ün pazar araştırması ve Statista’nın yıllık eleman dağılımı çıktılarının tamamına erişip bunları bir araya getirebildiğinizde genel veri havuzu bir miktar genişleyebilir. 

Haliyle her iki ülke adına tabloya genel bakan birtakım istatistikler var. Diğer yandan referans aldığımız Pro Sound Network haberi de, serbest çalışma modelinin yaygınlığına değinerek, konunun bütünüyle ele alınmasının zorluğunu hatırlatmış. Hem müzik endüstrisine dair raporlarda sektörel gelir, müzik tüketim alışkanlıkları gibi konuların ön planda olduğu düşünülünce bu konu oldukça spesifik. Yine de ara sıra gündeme gelen konunun seyrini takip etmek için stüdyolara dair haberler ile stüdyoların internet ve sosyal medyadaki varlıkları, istatistiki verilere yardımcı veya alternatif kaynaklar olabiliyor.

Ülkemizdeki seyir hakkında çok kısmi bilgi edinmek adına haberlere baktığımızda, son on yılda birkaç stüdyo açılışıyla karşılaşıyoruz. Bu anlamda Bilgi Üniversitesi öğrencilerinin kullandığı santralistanbul’daki dev ses stüdyosu, Pozitif kurucularından Mehmet Uluğ’un anısını Kaş’ta yaşatan MUME (Mehmet Uluğ Müzik Evi) ile en son teknolojiye sahip ve dünyada bir stadyum içinde açılmış ilk dijital müzik stüdyosu olduğu belirtilen Vodafone Freezone Stüdyo‘yu sayabiliyoruz.

Bu süre içinde ardında büyük meblağlar olmadan alternatif sahneye destek olan kendine has stüdyolar da varlığını sürdürdü. Cem Kayıran’ın kolektif müziğin beş noktası adlı yazısı bu anlamda bilgi sağlayan bir kaynaktı. Burada bahsedilen stüdyoların günümüz alternatif sahnesinin bazı bilinen müzisyenleri (Büyük Ev Ablukada, Gevende, Can Güngör, Can Kazaz, kim ki o, TSU!, 123, The Ringo Jets, Bubituzak vd.) tarafından tercih edildiği not edilebilir. Tophane Rıhtım Stüdyosu’na da Büyük Ev Ablukada’nın bu yıl yayınlanan ilk müzik videosu “HEPSİ NE FENA”da farkında olarak veya olmadan denk geldiğimizi belirtelim.

On yıllık dönemde, iki söyleşimizde de bahsedildiği gibi, küreseldeki seyre paralel olarak kapanan stüdyolar olduğunu duyuyoruz. Kayıran’ın haberinde yer alan Studio Bee, Papaz Erik ve Tophane Rıhtım Stüdyosu bunlar arasında yer alırken, stüdyoların kapanma nedenleri farklılaşabiliyor. Kapsamlı bir araştırma yapma amacımız olmadığından buna örnek olarak artı-eksi hesabıyla şirket mesaisine son vermek, kentsel dönüşümle beraber mekanı boşaltmak gibi birkaç neden söyleyebiliriz. Elektronik müziğin yükselişi, bilgisayar tabanlı hard disk kayıt sistemini merkez alan üretim modelleriyle ev stüdyolarının artışı gibi 21. yüzyıl kapsamında bir akademik tezde belirtilen nedenler de göz önünde bulundurulabilir.

Başta “sessions” konseptiyle artan mekan çeşitliliğinden söz ederken, konseptin özellikle bağdaştığı mekanın kayıt stüdyoları olduğunu öne sürmüştük. Hızlı veya detaylı bir sosyal medya taraması yapınca, son beş yıl içinde stüdyolardan da epey “sessions” içeriği çıktığını görebilirsiniz. Bugün alternatif sahnenin zenginliğini konuşmamızda, stüdyonun veya performansı gerçekleştiren müzisyenin sosyal medya kanalları üzerinden paylaştığı bu içeriklerin de önemi kuşkusuz büyük.

Yola üretim mekanlarının yıl içindeki dikkat çekici faaliyetleriyle çıktığımızdan bu gayriresmi derlemeyi aynı doğrultuda sonlandıracağız. Stüdyo ve “sessions” kelimeleri bir araya gelmiş ve derlemeyi geniş bir zamana yaymışken, üç yıl önce paylaşılan farklı bir “sessions” videosuna yer verebiliriz. Kapandığını belirttiğimiz Papaz Erik’in, aynı zamanda son paylaşımı olan, bu performans videosu, stüdyonun Can Güngör ve Berke Can Özcan’a “bakkal topu” temasını vermesi üzerine besteledikleri parça ile stüdyodaki yapım sürecinin görüntülerinden oluşuyor.